30 Aralık 2012 Pazar

Amerika deyince aklınıza ne geliyor?

Bu bloga başlayalı altı seneden fazla olmuş. Gelen ziyaretçi profiline bakıldığında en çok Amerika'ya yüksek lisans için ya da seyahat amaçlı olarak gelme düşüncesi olanlar göze çarpıyor. Peki, sizin aklınıza Amerika deyince ne geliyor? Yorumlara yazabilirsiniz:

29 Aralık 2012 Cumartesi

Finding Forrester filmi üzerine

Bundan belki on yıl kadar önce bir dost tavsiye etmişti bu filmi ancak izlemek bugüne kısmetmiş. Belki de kaderin bir cilvesi; Bronx'ta geçen bu hikayeyi Amerika'dayken izlemek çok daha anlamlı olsa gerek. Velhasıl, filmin konusuna gelecek olursak; yazma kabiliyeti olan genç bir siyah lise öğrencisi, hayatını değiştirecek kadar etkili olacak yaşlı bir adamla tanışır ve olaylar gelişir. Biraz daha anlatırsam filmin heyecanı kaçar diye düşünüyorum. Filmden geriye kalan, acı da olsa hala ırkçılığın devam ettiği, buna karşılık siyah Amerikalılarda da beyazlara karşı başka bir ırkçı refleksin geliştiği oldu. Günlük hayatta çok rahat karşımıza çıkan bu alınganlık türü, ister istemez siyahlarla olan münasebetlerde etkili oluyor. Eğer bir siyaha sen bu işi yapamazsın türünden bir şeyler söylerseniz ilk tepki "niye çünkü ben siyahım değil mi" şeklinde oluyor. Bir diğer meselede günümüz Amerikan eğitim sisteminde siyahlar ve beyazlar farklı mahallelerde oturduğu için aynı okullarda okuma ihtimallerinin çok düşük olması. Siyahlar genelde fakir bölgelerde yaşadığından, aldıkları eğitim de o nispette kalitesiz ve kötü oluyor. Bu durumda olan yoksul ama zeki siyah öğrencilere oluyor. Film de zaten bu konuyu ele alıyor. Sözü fazla uzatmadan, Amerika'da siyahlarla beyazların ilişkilerine dair içerden bir bakış açısına sahip olmak isterseniz, bu filmi izleyin derim.
 

25 Aralık 2012 Salı

Amerikada türk gofreti

Şu gördüğünüz gofret Türkiye'de üretiliyormuş. Dollar mağazalarından birinden almıştık ama lezzeti konusunda çok iyi yorum yapamayacağım.

Amerikada şambali tatlısı

Bizim orda (ege) şam tatlısına şambali derler. Geçenlerde philadelphia'da manakesh isimli lübnan restoranında rastlayınca çok sevindim. Tezhgahtar kızdan da rica ettim resmini çektim ve sizlerle paylaşıyorum.

19 Aralık 2012 Çarşamba

Türk Amerikan Giresunlular Derneği

Muhtemelen duymuşsunuzdur, Amerika'da yaşayan Türklerin büyük bir çoğunluğunu Giresunlular oluşturuyor. Bu kadar çok giresunlu nasıl olmuş da Amerika'ya gelmiş derseniz, hikayesi şurada:
http://www.zaman.com.tr/newsDetail_getNewsById.action?newsId=777840
Giresunlular bir araya gelip bir de dernek kurmuşlar, onun linki de burada:
http://www.giresunlulardernegi.org/

16 Aralık 2012 Pazar

Connecticut'taki okul saldırısı üzerine

Evet Amerika bir kez daha başka bir toplu katliamla sarsıldı, yıkıldı ve bir kez daha silahlanma konusunu tartışır oldu. Derin analizlere girip olayın nedenlerini irdelemek yerine, insanların bu olay sonrası neleri konuştuğunu biraz özetlemek istiyorum.
 
Silahlanma karşıtları: Amerika'da kişisel silahlanma hürriyeti anayasanın ikinci maddesi (Second Amendment) ile güvence altına alınmış durumda. Gelin görün ki, bu hürriyet artık öyle bir hale gelmiş durumda ki artık başka insanların güven içinde yaşama hakkını gasp eder olmuş. Bu yüzden silahlanma ile alakalı tepkiler bence oldukça yerinde hatta geç bile kalınmış denebilir. Öyle ki, amerika'da ehliyeti olan herhangi bir kimse köşe başındaki bir dükkandan rahatlıkla silah satın alabilir. Geçtiğimiz günlerde internet üzerinden televizyon siparişi veren bir adamın evine kargoyla yanlışlıkla uzun namlulu bir silah gelmişti ve kamuoyu uzun süre bu yanlışlığın nasıl yapıldığını tartışmıştı.
 
Akıl hastalarıyla alakalı takıntısı olanlar: Bu grup, amerika'da akıl sağlığı yerinde olmayan kimselerin daha ciddi bir biçimde tedavi edilmesi gerektiğini, bu yüzden bu tür kimselerin gözetim altında tutulması ve diğer insanlarla birlikte yaşamaması gerektiğini savunuyor. Amerika'da akıl sağlığı yerinde olmayan binlerce insanın nasıl kontrol altında tutulabileceği de ayrı bir tartışma konusu.
 
Okullarda güvenliğin arttırılmasını savunanlar: Olay küçük ve güvenli olarak bilinen bir kasabada gerçekleşti, okulun da güvenliği aslında hiç de yok değil. Problem, olayı gerçekleştiren kimsenin müdür dahil herkes tarafından tanına ve güvenilen biri olması. Amerika'nın pek çok yerinde okullarda herkes güvenlik taramasından geçiyor binaya girmeden önce. Ancak görünen o ki bu da yeterli değil.
 
İnsanlar neden oldu, nasıl oldu tartışadursunlar, herkesin ıskaladığı ve kabul etmek istemediği bir gerçek de bu tür bir olayın artık dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşebilme olasılığı. Neticede boşanmalar, aile içi  travmalar, psikolojileri olumsuz yönde etkileyen yayınlar ve en kötüsü de internet artık hemen her toplumda var olan ve uzun vadede ciddi problemler ortaya çıkaran sorunlar olarak karşımızda duruyor. Aile kavramını yerli yerine oturtmadan, kişilik problemlerin ve sosyal vakaları çözmenin de işte bu yüzden mümkün olmayacağına inanıyorum.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Hastaneye acilden giriş yapmak

Amerika'ya geldim geleli hastaneye gitmekten hep çekinmişimdir. Nedeni basit, ağızdan ağıza yayılan acilde bekletme hikayeleri. Adam sancılar içinde acile gidiyor, saatlerce hiç bir müdahelede bulunmadan öylece bekletiyorlar vs vs. Bir de Türk  olduğumuzdan olsa gerek, doktora gidince 7 günde; gitmeyince bir haftada iyileşirim düşüncesini de unutmayalım.
Bir kaç gündür boğaz ağrısı şikayetiyle kıvranan ben Türkiye'den getirdiğimiz antibiyotiklerle iyileşmeye çabalıyorum. Aslında boğazım da iyileşme belirtileri gösteriyor. Bir kaç güne bir şeyim kalmaz deyip doktora gitmemekte direniyorum. Ancak eşim başımın etini yiyor ve illa doktora gidelim diye bastırıyor. 
Velhasıl, eşimin yoğun ısrarları neticesinde en yakınımızda bulunan, piyasaya göre oldukça kaliteli de sayılabilecek bir hastaneye acilden giriş yapıyoruz. Anlatılanların aksine, hemen içeri alınıyorum ve ilk tetkikler yapılıyor. Bu hızlı servisin şaşkınlığı içinde doktor geliyor ve boğazımdan bir tükrük örneği alıp gidiyor. Yaklaşık iki saat boyunca bekliyoruz, ne gelen var ne giden. Sonrasında nihayet doktor geliyor ve önemli bir şey olmadığını, Türkiye'den getirdiğim antibiyotikleri kullanmaya devam edebileceğimi söyleyip bizi taburcu ediyor. Yani sonuçta hiç hastaneye gitmesek de aynı şey olacaktı diye düşünmeden edemiyorum.

13 Kasım 2012 Salı

Adam Dertli

Artan şiddet olaylarına kişisel bir tepki:
Resimdeki yazı
İngilizce: Our Children are being MURDERED in the streets of Philadelphia and nobody is UPSET!
Türkçe: Her gün Philadelphia sokaklarında onlarca çocuk öldürülüyor ama kimse ÜZGÜN değil.

11 Kasım 2012 Pazar

Şükran Günü (thanksgiving)

Bir ekmek firması yaklaşan şükran günü nedeniyle ambalajın üzerine hristiyanlığın üç farklı mezhebinin ve yahudiliğin dualarını koymuş. Bana oldukça ilginç geldi.


Laz parking

Philadelphia'a bir otopark işletmesi. Sahipleri laz mı acaba?


7 Kasım 2012 Çarşamba

Amerikanın Seçimine Dair Kısa Bir Değerlendirme

Hatırlayacak olursanız, bundan iki hafta kadar önce Obama mı Romney mi? diye sormuş, seçimleri kılpayı da olsa Obama alır demiştim. Ama bu kez zorlanacak gibi diye de belirtmiştim. Dün akşam bir ara "yoksa Romney mi" diye endişelenirken batı eyaletler imdada yetişti ve Obama seçimin galibi oldu. Seçimlerle alakalı bir kaç anekdot aktarmadan geçemeyeceğim:
  • Seçimleri yüzde 50 oyla Obama kazanınca kimse kalkıp da, "kardeşim bu nasıl demokrasi sadece yüzde 50'yle seçim mi kazanılırmış hazımsızlığına girmedi. Hatta, Obama benim devlet başkanım değil, ben seçmedim küstahlığı da yaşanmadı. Onu da geçtim, Romney kaybettiğini öğrenir öğrenmez "ülkemiz zor günlerden geçiyor, bu yüzden başkan Obama'ya destek olmalıyız" türünden açıklamalar yaptı.
  • Seçim zaten başlı başına ilginç bir olay. Başkanlık sistemi olduğu için Türkiye'deki sistemle birebir mukayese etme imkanı da yok. Ancak bu seçimlerde, Türk medyasının da yoğun ilgisinden olsa gerek biraz da sistemin nasıl işlediğine muvaffak olduk gibi gözüküyor.
  • Seçimleri internetten canlı yayınlayan bir Amerikan kanalı bulmakta zorlandığım için, AlJazeera'yi izledim ve hiç de pişman olmadım. Adamlar Doha'dan yayın yapıyor olmalarına karşın kurdukları onlarca canlı bağlantıyla sanki Amerika'nın içinden seçimi aktardılar. Bence büyük bir televizyonculuk deneyiminden yüz akıyla çıktılar.
  • Seçmenlerin sabahın erken saatlerinde sandık merkezlerine akın ettiklerini görmek keyifliydi. Resim çekme şansım olmadı ama, siyah vatandaşların Obama'ya sahip çıkması önemliydi. Son iki seçimdir Amerikan seçmeni katılım oranıyla rekorlar kırıyor.
  • Sandık merkezlerinin kilise, apartman kompleksi gibi yerlerde olması da önemli bir ayrıntıydı benim için. Türkiye'de camide oy kullanalım dense kopacak kıyameti hayal bile edemiyorum.
  • Philadelphia'da yüzde 90'a varan katılım olmasını rakip partililer seçimlere hile mi karıştı diye yorumlamışlar. Orasını bilemem ama Amerika'da bile seçimlerde hile konuşuluyorsa Türkiye hiç artislik yapmasın derim ben.
  • En nihayetinde, Barack Hussein Obama yeniden başkan seçildi. Sadece Amerikan halkını değil, tüm dünyayı etkileyecek derecede öneme sahip bu sonucun tüm dünyaya hayırlı olmasını diliyorum.
     

30 Ekim 2012 Salı

Sonbaharın Renkleri





Fırtınadan Sonra

Dün gece 2 civarında Philadelphia ve çevresinde fırtına yerini derin bir sessizliğe bıraktı. New York ve New Jersey'de pek çok ev sular altında kaldı, elektrikler kesildi, metro ve otobüs seferleri durdu, uçuşlar iptal oldu, otoyollar araç trafiğine kapandı. Yetkililer şu sıralar hasar tespit çalışmaları yapıyor. Biz fırtınadan hiç etkilenmedik, sadece resimde görüldüğü üzere ağaçlardan yapraklar düştü.

29 Ekim 2012 Pazartesi

Fırtına New Jersey'e ilerliyor

Sahil şeridi boyunca güçlenerek gelen fırtınanın önümüzdeki saatler New Jersey kıyılarını vurması bekleniyor. Şu anda şiddetli yağmur ve rüzgar var. Fırtınanın etkisiyle elektrik ve su kesintileri yaşanabileceği söyleniyor.

28 Ekim 2012 Pazar

Fırtınada son durum (TSI 22:18)

Şu an itibariyle acil durum ilan edildi, okullar tatil, otobüs seferleri iptal. Obama açıklamasında fırtınanın etkisinin ne olacağını kestiremiyoruz diyor.

27 Ekim 2012 Cumartesi

Fırtına yaklaşıyor

Önmüzdeki günler için planlar yaparken bir de ne görelim: Güney sahillerini vuran Sandy fırtınası meğer kuzey-doğuya doğru hareketlenmiş ve insanlar ciddi ciddi hazırlıklara başlamış. Apartman girişine bile önümüzdeki üç gün için yeteri kadar yiyecek, battaniye vs. vs. hazırlayın diye duyurular asmışlar.  Bazı meteoroloji yetkilileri son 30 yılın en büyük kasırgası filan diyorlar ama bekleyip görücez. Hazırlık derseniz, Amerikalılar bu işi de biraz abartıyorlar gibime geliyor. Ama her yıl bu kasırgalarda ölenlerin sayısına bakınca pek haksız da sayılmazlar. Türk insanımız yine bildiğiniz gibi: Bugün konuştuğum  bir arkadaş "Ben üç gün yemek yemesem de dayanırım" diyerek konuya olan yaklaşımını çok güzel özetledi zaten. Pennsylvania, New Jersey eyaletleri acil durum çağrısı yaptılar bile. Konuyla ilgili daha ayrıntılı bilgi için: http://www.ready.gov/
 

19 Ekim 2012 Cuma

Philadelphia Film Festivali Başlıyor

Philadelphia'da dünya sinemasından seçkin örnekleri izleyebileceğiniz hemen hemen tek sinema etkinliği olan Philadelphia Film Festivali başlıyor. Geçtiğimiz yıl Nuri Bilge Ceylan'ın "Bir Zamanlar Anadolu'da" isimli filmini izleme fırsatı bulduğumuz festivalde bu yıl Umut Dağ'ın Kuma isimli filmi de yer alıyor. Ancak film Avusturya yapımı olduğundan ülkeler kategorisinde Türkiye maalesef yer almıyor. Yine de Türk sinemasına destek olmak adına gidilip görülebilir.
 
Festival hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için web sitesi: http://filmadelphia.org/festival
 
Festivalde yer alan tüm filmlerin listesi: http://filmadelphia.festivalgenius.com/2012/schedule/week
 
Kuma filmi resmi web sitesi: http://www.kuma-film.com
 

Obama mı Romney mi?


Tahmin edebileceğiniz üzere Amerikan halkının gündemi bu soruya kilitlenmiş durumda. Bana soranlara Obama alır, ancak biraz zorlanacak bu sefer gibi diyorum. Nedeni basit: İktidarda olan yıpranır. Obama, ılımlı Amerikan toplumunun, barışçıl aktivistlerin, göçmen toplulukların ve liberallerin desteğiyle götürür bu seçimi diyorum. Dünyanın diğer ucundan manzara nasıl görünüyor bilemiyorum ama en nihayetinde bir dünya gücü olan ABD'nin başına ılımlı ve savaş yanlısı olmayan bir Başkan gerek diye düşünüyorum. Baksanıza Romney daha seçimi almadan Suriye'ye dalalım muhalifleri destekleyelim vs. diye atıp tutmaya başladı bile.
Her neyse... Amerikalı Türkler kimi destekliyor diye soracak olursanız hiç şüphesiz Obama derim, zaten zamanamerika.com'un düzenlediği bir ankette de katılanların %100'ü Obama demiş. Ne deiyelim: Tercih belli.
resim: cbsnews.com

16 Ekim 2012 Salı

Blog Ödülleri

Herkese merhaba ,

Sevgili blogger Sema Hanım bizi bu ödüle lâyık görmüş bu yüzden ona çok teşekkür ediyorum.Sevgilerimi gönderiyorum.Ben de ilk ödülümü alıp, bu ödülü 5 kişiye dağıtmaya başlıyorum.

Ödülün amacı blogunuzun popülerliğini arttırmaya katkıda bulunmak.

Bu ödül 200'den az takipçisi olan 5 bloga verilir.Seçtiğimiz 5 arkadaşımıza bu ödülü sunmak, ziyaret ederek onları bu ödülden haberdar etmek kısaca yapılması gerekenler bunlar.

Seçmek oldukça zor olacak;

http://neokimyager.blogspot.com/

http://gamzezee.blogspot.com/

http://ozlemsorluphotography.blogspot.com/

http://www.karalamadefteri.com/

http://blogger-amerikada.blogspot.com/

10 Ekim 2012 Çarşamba

A bullet doesn't have a name on it.

Philadelphia'da son zamanlarda artan şiddet olaylarını konuştuğum bir Amerikalı, artık philadelphia'da yaşamak istemediğini anlatıyordu. Gerekçe olarak da bir gün kaza kurşununa kurban gitmek istemediğini söylüyordu. Kendisine, adam öldürme çok oluyor diye her önüne geleni de vuracak değiller ya, dediğimde bana şu cevabı verdi:
A bullet doesn't have a name on it ( kurşun adres sormaz ki).

8 Ekim 2012 Pazartesi

Amerika'da Doktora Yapmak

Öncelikle doktora deyince bazı kimselerin aklına tıp doktorluğu geliyor olabilir. Bu yazıda bahsi geçen doktorluk, bilim doktoru da olarak geçen akademisyenlik olarak anlaşılmalıdır. Bu kısa hatırlatmadan sonra Amerika'da bilinen doktora türlerine geçiş yapabiliriz:
 
Ph.D: ( Doctor of Philosphy) anlam olarak Felsefe doktoru ya da bizdeki karşılığıyla  doktora yani yüksek lisans sonrası elde edilen ve ilgili alanda en yüksek mertebeden söz sahibi olmak şeklinde tanımlanabilir. Türkiye'de doktora denince akla PhD gelir ve Amerika da dahil olmak üzere bu doktora türünde önemli olan research (yani araştırma) yapmaktır.
 
Amerika'ya gelen doktora öğrencileri Türkiye'deki çalışmalarına binaen gerektiğinde yüksek lisans yapmadan da doktoraya başlayabilirler. Ancak ders uyuşmaması, denklik vb. gibi durumlarda bazen doktora öncesi bir öğrencinin belli bir süre ders aşamasına devam etmesi gerekebilir.
 
Doktora'da önemli olan çoğu zaman sizi yanına araştırmacı olarak alacak olan profesörün sizden beklentileridir. Kimisi sizin önce bir TOEFL, GRE gibi sınavlardan iyi bir puan tutturmanızı bekler. Bu süre zarfında size küçük bir projede görev verip sınavları geçmenize kadar süre tanıyabilir. Kimi profesörler bu testler olmadan sizi derslere bile başlatmayabilir. Ancak bazı alanlarda, misafir öğrenci statüsünde ders alıp daha sonra bu testleri de geçip bölümden devam etmeniz söz konusu olabilir.
 
PhD'ye başlayan öğrenciler maddi açıdan rahat edebilmek için RA (research) ya da TA ( teaching) denilen asistanlık türlerinden yararlanırlar. RA'ler genelde bir projede yer alıp daha çok araştırma ve geliştirme faaliyetlerine katılırken, TA'ler de hocanın yerine ders anlatma, sınavlarda gözetmenlik yapma ya da laboratuvar asistanlığı gibi bazı sorumluluklar üstlenebilirler.
 
Ders aşaması biten bir öğrenci çoğu zaman sadece dissertation denilen tez üzerine yoğunlaşır ve bu dönem doktora öğrencileri için en zor ve yorucu geçen günlerin başında gelir. Ortalama bir doktora programı 4-5 yıl sürebilirken, duruma göre 7-8 seneye kadar uzama durumları da olabilir.
 
Amerika'da PhD programını bitiren bir kimse Türkiye'ye döndükten kısa bir süre sonra Doçent ünvanı alıp akademik hayatına devam edebilir. Amerika'da akademik hayattaki insanların Türkiye'deki gibi profesör diye anılma takıntıları yoktur. Amerika'da akademik hayatta en muteber ünvan zaten Doktor ünvanı olduğu için kimse adının önüne ya da arkasına Dr. dışında bir şey ekleme ihtiyacı duymaz. Amerika'da üniversitede ders veren hocaya otomatik olarak profesör denir. Bu nedenle, Türkiye'deki profesörlük kasıntısı burda çok yersiz ve de anlamsızdır.
 
İsminin önüne Dr. ünvanı ekleyen bir kimse bazen isminin sonuna Ph.D de koyabilir ki ikisi esasında aynı şeye (doktor ünvanına) delalet etmektedir.
 
Diğer Doktora Programları:
 
Amerika'da PhD dışında bir de uygulamalı doktora olarak bilinen doktora türleri de bulunmaktadır. Bu tür programlar, daha çok çalışma hayatının içinde olan, bir yandan mesleğini sürdürüp bir yandan da aynı alanda akademik çalışma yapan kimselere yöneliktir. Bitirme tezini de çalıştığı kurumda ya da mesleğiyle alakalı bir konuda bitiren bu kimseler mezun olduklarında yine Doktor ünvanıyla piyasada daha iyi bir iş imkanı ararlar.
 
Bu tip doktora programı henüz Türkiye'de pek bilinmemekle beraber, bu programı bitiren bir kimsenin Türkiye'deki denkliği ve üniversitelerde çalışabilme durumu da netlik kazanmış değildir. Bu tür programların en yaygını Amerika'da Ed.D diye de bilinen Eğitim Doktorası'dır.
 
EdD daha çok eğitim alanında çalışan, öğretmen, idareci ya da rehber öğretmen olarak bilfiil iş hayatının içinde olan, aynı zamanda kendi alanlarında akademik çalışmalar yürüten kimselerin çok tercih ettiği bir doktora türüdür. Bu doktorayı bitiren kimseler, ileride daha yüksek maaş alabilmek, ya da daha kıdemli bir işte çalışabilmek niyetindedirler. Nadiren de olsa, bu kimselerin üniversitelerde ders verdiğini, bazı bölümlerde dekan olarak görev yaptıklarını görebilmekteyiz.
 
Bilinen en yaygın doktora türleri arasında: Doctor of Arts (D.A./D. Arts), Doctor of Business Administration (D.B.A.), Doctor of Church Music (D.C.M.), Doctor of Canon Law (J.C.D./D.C.L.), Doctor of Design (D.Des.), Doctor of Education (Ed.D.), Doctor of Engineering (D.Eng./D.E.Sc./D.E.S.), Doctor of Fine Arts (D.F.A.), Doctor of Health Science (D.H.Sc.), Doctor of Hebrew Letters (D.H.L.), Doctor of Industrial Technology (D.I.T.), Doctor of Juridical Science (J.S.D./S.J.D.), Doctor of Management (D.M.), Doctor of Music (D.M.), Doctor of Musical/Music Arts (D.M.A./A.Mus.D./D.Mus.A.), Doctor of Music Education (D.M.E.), Doctor of Modern Languages (D.M.L.), Doctor of Nursing Science (D.N.Sc.), Doctor of Occupational Therapy (O.T.D.), Doctor of Philosophy (Ph.D.), Doctor of Public Administration (D.P.A.), Doctor of Physical Education (D.P.E.), Doctor of Public Health (Dr.P.H.), Doctor of Sacred Theology (S.T.D.), Doctor of Biblical Studies (D.B.S.), Doctor of Science (D.Sc./Sc.D.), Doctor of Social Work (D.S.W.), and Doctor of Theology (Th.D.) sayılabilir. ( Kaynak: Wikipedia)
 
İnternet üzerinden Doktora:
Günümüzde EdD ve benzeri doktora programları artık internetten üzerinden de yapılabilmektedir. Amerika'da bu işin en bilinen okulları arasında  University of Phoenix, Capella University sayılabilir. İnternet üzerinden yapılmış bir doktoranın diplomasında online doktora filan yazmaz. Bu bir şehir efsanesidir, internet üzerinden master bitiren kimselerin diplomasında yazmadığı gibi, bu da internet üzerinden master, doktora mı olurmuş canım diye düşünen kimselerin bir nevi zeka ürünüdür.
 
İnternet üzerinden master ve doktoranın elbette ki bazı handikapları bulunabilir, en büyük eleştiri de ödevleri başka birinin yapıp yapmadığı meselesidir. Lakin, şu anda kullanılan yazılımlar intihal ihtimalini yüzde sıfırlara kadar düşürmekte, yazılan yazıların özgün olmasını zorunlu kılmaktadır. Programın yoğunluğundan kaynaklanan zorluklar nedeniyle kimilerine göre online doktora normal doktoradan daha zor bile sayılabilir.
 
Şimdilik aklıma gelenler bunlar, ihtiyaca göre yazı dizisine devam edilebilir. 

(Amerika'da master yapmak yazılarına buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz)

Konuyla ilgili daha fazla ayrıntılı bilgi için:

http://kariyer.fatih.edu.tr/?yurtdisi,3492 (Türkçe)

http://gradschool.about.com/od/admissionsadvice/a/masterphd.htm (İngilizce)

Gangnam Style Amerika'ya Uğrar Mı?

Son günlerde bir gangnam stayl çılgınlığıdır gidiyor. Geçenlerde stickman'ın blogunda rastladığım bu klibi ilk kez izleyince bir şeylerin yanlış gittiğini anladım. Neredeyse 400 milyon defa izlenen bu klipten benim hiç ama hiç haberim olmamıştı. Kendi kendime dedim ki, dünyada olup bitenlerden bilhassa da tüm dünyayı kasıp kavuran müzik türlerinden Amerika'da yaşayan pek çok kimsenin haberi bile olmuyordur.
Örneğin bir Tarkan'ı bir dünya starı diye biliriz, hatta Amerika'da uzun süre yaşadığı, buralarda klipler çektiği için de Amerika'yı yerinden salladı diye de düşünüyor olabiliriz. Oysaki Amerika'da Tarkan'ı tanıyan insan sayısı o kadar azdır ki acayip hayal kırıklığına uğrarız. Çünkü bu ülkede ne radyolarda ne de Tvlerde İngiliz ve Amerikan müziği dışında müzik çalınmaz, yayınlanmaz. New York gibi dünyanın sayılı metropollerinden biri olan şehirde dahi İngilizce dışında dillerde müzik yayını yapan (İspanyolca hariç) radyo kanalı bir elin parmaklarını geçmez.
Bu sebepten Gangnam style klibini izleyince de doğal olarak 400 milyon kadar izlenen bir klibin Amerika'da ne radyolarda ne de tv'lerde yayınlandığını hayal edemedim. Lakin, youtube'da bu etkinin bir nebze olsun kırıldığını gördüm zira gangnam style parodisi diye çekilmiş onlarca Amerikan yapımı videoyla karşılaştım. Demek ki bir şekilde (internet sağolsun) Amerikan halkı da bu gündemi yakalayabilmişti.
Yine aynı duygu ve düşüncelerle New York civarında araba sürüyorken, 92.3 Now radyo istasyonunda gangnam style çalınca resmen dumur oldum. Şu anda öyle ya da böyle Amerika dahil, dünya gündemine bir şekilde oturabilmiş bu koreli genç müzisyeni tebrik etmek lazım.
 
Not: Klibi hala görmemiş olanlar varsa şuraya alalım:

6 Ekim 2012 Cumartesi

Green Card Çekilişine Nasıl Katılınır?

Amerika Birleşik Devletleri'nin yıllardır uyguladığı green card çekilişi için 2014 yılı başvuruları başladı. İngilizceniz varsa, resmi internet sitesine girip başvurunuzu beş dakikada yapabilirsiniz. Dikkat edilmesi gereken en önemli nokta sanırım fotoğrafla ilgili. Ebatları, arka planı, yüzün kompozisyonu filan önemli deniyor, bir de resmin yüklerken 600x600 piksel ebatlarında olması gerekiyor. Herkese bol şans: https://www.dvlottery.state.gov/

5 Ekim 2012 Cuma

Siyahların İngilizcesi

Herkes Siyahi Amerikalıların konuşmasının bir garip olduğunu, bir türlü anlaşılmadığını söyler durur. Doğrudur, siyahların kendilerine göre bir İngilizceleri vardır ve onlar da ilk başlarda sizi anlayamamaktan şikayet ederler.
Siyahilerin bir bölümü kırık dökük, devrik ve hatta bildiğimiz İngilizce gramerini altüst eden cümleler kurarlar. Örneğin: You is, you was, we was gibi.  Ya da he don't, she don't gibi.
Bazıları da kelimelerin çoğunu yutar ya da bugüne kadar hiç duymadığınız şekilde telaffuz eder. I am going to come yerine Im a come (aymakam) diye hızlıca konuluşurlar ki hiç birşey anlamazsınız. 
Bir de siyahilerin kendi türettikleri kelimeler vardır ki bunları bazen cümle içinden çıkarmak mümkün olsa da yine de insan sözlüğe bakmak ihtiyacı hisseder. Gelin görün ki bu kelimeleri urban dictionary   türünden sitelerde ancak bulabilirsiniz. Bir de bu tür kelimeler daha yerel olduğu için her yerde de kullanılmıyor olabilir. Örneğin Philadelphia'da kullanılan jawn kelimesi (şey anlamına geliyor) başka eyaletlerde pek bilinmez. Günlük hayatta tipik bir siyah şu şekilde cümleler kurabilir:

I lost my jawn yo ( Şeyimi kaybettim)

Yo, he drawling ( Bu adam ne saçmalıyo)

He bu arada, yo demek de lan demek gibi bir şey.

Not: Yazıda zenci kelimesini bilerek kullanmadım, çünkü bazı siyahlar bu kelimenin aşağılayıcı bir anlam taşıdığını düşünüyorlar ve bu yüzden kimseyi rencide etmek istemedim.
  

4 Ekim 2012 Perşembe

Good morning ve -ing ekleri

Yapılan en yaygın hatalardan biri de -ing eklerinde ve morning kelimesinde geçen g harfinin aşırı vurgulanması. Amerikan İngilizcesi'nde çoğu kelime ve harf yutulur, söylenmez. Örneğin good morning derken biz türkler bastıra bastıra GUD MORNİNK derken Amerikalılar Gudmornin der g harfini sanki söylemezler. Aynı şey diğer -ing eki alan fiiler için de geçerli. Coming derken KAMİNGG diye okumazlar asla, kamin deyip bir sonraki kelimeye geçerler. Kelimeler arası geçişler kulak aşinalığı yoksa öyle kolay kolay ayırt edilmez.

This kelimesinin telaffuzu

Amerika'da yaşayan yabancılarda gördüğüm en bariz telaffuz hatalarından biri this kelimesi. T ve H harfleri yanyana gelince ne T ne de D olan ikisinin arasında bir ses çıkarmak gerekiyor. Başlarda bu sesi çıkarmak zor olabiliyor. Bu yüzden de TH sesi yerine kimileri sadece T, kimileri D kimileriyse (özellikle Araplar) Z harfine benzer bir ses çıkartıyorlar. This kelimesinin sonundaki S harfini de Z diye okuyunca ortaya tamamen farklı bir telaffuz ( Diz) çıkıyor.

Dinleyelim bakalım doğrusu nasıl okunuyormuş: http://dictionary.reference.com/browse/this?s=t

29 Eylül 2012 Cumartesi

Amerikan Marketlerinde Kupon Uygulaması

 
Amerika'da yaygın olarak kullanılan bir alışveriş kuponu hadisesi var. İndirim kuponu olarak da tarif edebileceğimiz bu uygulama çoğu alışveriş merkezinin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Öyle ki, her alışverişten sonra size kupon var mı diye soruluyor mutlaka.
Kuponları bazen gazete, dergi sayfalarından bulabileceğiniz gibi bazen de belli bir miktar alışveriş yaptığınızda belli ürünlerde ya da genel kuponlara sahip olabiliyorsunuz. Amerika'da bu işi çılgınlık mertebesine getirmiş ev hanımlarından bazılarının kupon kitapçıkları tuttuğunu, alışverişe çıkarken bu ürünlerden almaya gayret gösterdiklerini biliyorum.
Resimde gördüğünüz kupon da geçenlerde ev alışveriş yapınca elimize geçti. Bir dahaki alışverişte 5 dolarlık bir indirim sağlayan bu kupon ister istemez müşteride bir daha gelme ve aynı yerden alışveriş yapma duygularını depreştiriyor.



26 Eylül 2012 Çarşamba

Live and Become (Va, Vis et Deviens) filmi üzerine

 
Dünya Sineması'na verdiğimiz uzun bir aradan sonra farklı konusu ve dikkat çeken oyunculuğuyla Live and Become isimli filmden sizlere kısaca söz etmek istiyorum. Filmin Türkiye'de gösterilip gösterilmediğini bilmediğim için Türkçe adını bilemiyorum o yüzden uluslararası arenada tanınan iki ismini (İngilizce ve Fransızca) yukarıya yazdım ki arayıp bulmanız kolay olsun diye. Fransız yapımı bu film, Romanya doğumlu bir yönetmen tarafından çekilmiş. Filmin kısaca hikayesi: Etiyopya'da çatışmalar arasında kalan bir grup Yahudi'nin İsrail gizli servisi tarafından düzenlenen bir operasyonla kurtarılıp İsrail'e yerleştirilmesini konu ediniyor. 80'li yıllarda yaşanmış gerçek bir hikayeden yola çıkan film, Yahudilerin arasına karışan Hristiyan bir çocuğun İsrail'e gidişini ve evlat edildikten sonra yaşadığı sorunları çok güzel bir biçimde izleyiciye aktarıyor.
Film, bir döneme tanıklık etmesinin yanında, çok da fikir sahibi olmadığımız Etiyopya Yahudileri'ne ve oradan da İsrail'deki günlük hayata dair pek çok ipuçları içermesi açısından izlenmeye değer. Sürece biraz uzun da olsa, film yaşadığı toplumda farklı olmanın beraberinde getirdiği problemleri ve günümüz insanının ırkçılık problemi yüzünden yaşadığı sorunları yalın bir dile anlatmayı beceriyor. Film hakkında ayrıntılı bilgi almak isteyenler için: http://www.imdb.com/title/tt0388505/

24 Eylül 2012 Pazartesi

Huzur Sokağı Birinci Bölüm

Evde pek dizi izlemeyiz aslında (Seksenler ve Leyla ile Mecnun hariç) ama gelin görün ki bir pazar günü neredeyse beş saate yakın bir zamanı Huzur Sokağı'nın ilk üç bölümünü izleyerek geçirdiğimize göre bu işte bir iş var demektir.
Aslında biliyorum ki diğer pek çok dizi de eğer bir yakalayıverse bizi eminim bırakmayacak ve biz bu yüzden hiç bir yeni diziye başlamama kararı almıştık. Dün, belki meraktan belki de Huzur Sokağı'nın yüklendiği misyondan dolayı diziyi izlemeye koyulduk.
Kutsi'nin seslendirmesini yapan kişinin aynı zamanda Polat Alemdar'ı seslendirdiğini bilmek her ne kadar başlarda soğuk geldiyse de bir süre sonra dizinin hikayesine kendimizi kaptırdığımızı fark ettik. Şule Yüksel Şenler'in aynı adlı eserinden günümüze uyarlanan bu dizi, vakti zamanda Birleşen Yollar ismiyle de film olarak çekilmiş. Roman satış rekorları kırmış, dizi de şu anda reytinglerde birinci sırada.
Kitabı okumadığım için bir karşılaştırma yapamayacağım ama bildiğim kadarıyla Şule Hanım eserin özüne sadık kalınacağı sözünü aldığı için projeye onay vermiş. Merak edenler dizinin ilk bölümünü şuradan:
 
Birleşen Yollar filmini de buradan izleyebilirler:

22 Eylül 2012 Cumartesi

Kredi Geçmişini Öğrenmek

Amerika'ya ilk gelen bir kimse yeterli kredi geçmişine sahip olamadığı için sıradan Amerikalıların sahip olduğu haklara bir anda kavuşamaz. Bunun için sırasıyla:
  • sosyal güvenlik numarasına sahip olmak (çalışma izni gerekiyor)
  • kredi kartı açtırmak
  • kredi kartlarını zamanında ve limitleri zorlamayacak şekilde kullanmak
gerekmektedir. İyi bir kredi geçmişine sahip olan kimseler ev, araba ve banka kredisi almakta zorlanmazlar. Kredisi iyi olmayanlar en iyi ihtimalle yüksek faizler ödeyerek ya da bir kefil bularak bu imkanlardan yararlanabilirler.

Pek çok kimse de kredi puanının ne olduğunu öğrenmek ister. Bunun için ücretli hizmet veren Kredi Kuruluşları olduğu gibi, benim de şahsen uzun zamandır kullandığım ücretsiz siteler de mevcuttur. Örneğin: www.creditkarma.com gibi.

16 Eylül 2012 Pazar

Kutsal Yolculuk : Hicret

Ramazan ayında söz etmek istediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım bir programdan söz etmek istiyorum. Star Tv ekranlarında Ramazan ayı boyunca her gün yayınlanan bu sıradışı ve benzersiz program bence her türlü övgüleri hak ediyor. Bir nevi Survivior fikri gibi gözükse de ekibin yolculuk boyunca ortaya koyduğu performans ve samimiyet bu algıyı tamamen altüst ediyor ve bence asıl amacına da ulaşıyor. Oturduğunuz koltuktan sizleri asırlar öncesinde kutsal bir yolculuğa çıkartan bu programı düşünenleri, gerçekleştirenleri ve yüzlerce kilometre yol katedip türlü meşakkatlere katlanan ekibi tebrik ediyorum. Merak edenler için link:

10 Eylül 2012 Pazartesi

Hunger Games (Açlık Oyunları) filmi üzerine

Uzun zamandır Amerikan sinemasına uzak duruyordum. Belirli bir nedeni yok ama gurbette olunca insan daha çok ülkesine dair şeyler duymak, görmek ve izlemek istiyor. Bunun bir yansıması diyebiliriz. Bir de son dönem Amerikan sinemasında öyle ahım şahım süper izlenmeli diyebileceğim filmler de yok gibi. Hunger Games önce çok satan bir kitap olarak sonra da sinema filmi olarak karşımıza çıktı. Karşılaştığım yorumlar da olumlu olunca oturup izleyelim diye düşündüm.
Filmi izlerken karmaşık duygulara gark oldum diyebilirim. Filmin ilk kısmında fantastik bir bilim-kurgu izlenimi edinirken, ilerleyen dakikalarda filme dair hislerim değişti. Yer yer Truman Show tadında izlediğim film beni dünyaya ve hayata dair farklı düşüncelere sevk etti diyebilirim.

Kırmızı Işıkta Yakalanmak

Philadelphia'da yaşamaya başladığımdan beri (şeytan kulağına kurşun) hiç trafik polisi durdurmadı, hiç de ceza puanı almadım diye içinden geçirmiştim ki, an itibariyle evime kırmızı ışıkta geçtiğim bilgisi ulaştı. Posta kutusunda Red Light Camera Program yazısını okuyunca Allah Allah, bir yanlışlık mı oldu acaba diye aklımdan geçirdim.

23 Ağustos 2012 Perşembe

Gurbette Bayram Sevinci

Her ne kadar telefonda babam Amerika'da bayramların tadı tuzu yoktur demiş olsa da, gurbette bayram bir başka yaşanıyor. Elbette Türkiye'deki bayramları arıyoruz ama Türkiye'de yaşayan insanımız da "nerde o eski bayramlar" diyerek hayıflanmıyor mu zaten ?

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Amish'ler ve Kendin Öde Sistemi

Amish'ler Amerika'da toplumdan uzak, kendi hallerinde, mümkün olduğunca teknoloji kullanmadan yaşamaya çalışan bir topluluk. Avrupa'dan göçüp geldiklerinde ne iseler şimdi de o halde yaşamaya devam ediyor. Kendi içlerinde kız alıp veren, dışarıya kapalı bir topluluk da olduğundan homojen yapıyı muhafaza edebilmiş ve günümüze kadar bozulmadan gelebilmişler. Amish'lerle ilgili daha ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz: http://amishculture.wordpress.com/

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Alternatif New York Seyahati: Staten Island Feribotu

New York trafiği hepinizin malumu. Her ne kadar İstanbul trafiğiyle kıyaslandığında çok daha masum gibi dursa da bazen insanı çıldırtabiliyor. Özellikle de New York'ta yaşamıyorsanız. New Yorklular hem trafiğe hem de hayatın hızlı ritmine alışkın olduklarından dışarıdan gelen ziyaretçiler kadar stres yaşamıyorlardır eminim.

14 Ağustos 2012 Salı

Amerika'da Yaşam Rehberi

Bir süredir aklımda Amerika'da yaşam rehberi tarzında bir kitapçık hazırlamak var. Ancak Amerika'da hayat sürekli bir değişim geçirdiğinden bundan bir dört beş sene öncesinin koşulları bugününkülerle bazen aynı olmayabilir. Kuşkusuz bunda teknolojinin de başdöndürücü hızla gelişmesinin büyük payı var.

12 Ağustos 2012 Pazar

Turist Vizesi Nasıl Alınır?

Vize Türü B-1 ( turist vizesi)   Başvuru Yeri: İstanbul Konsolosluğu

Başvuru Öncesi

1. En az 6 aylık  bir pasaport çıkartılması ( Tavsiye edilen 10 yıllık)
2. Fotoğraf işlemleri:
Aşağıda belirtilen sitede belirtildiği şekliyle fotoğraf çekilmesi gerekiyor:
http://travel.state.gov/visa/visaphotoreq/photocomptemplate/photocomptemplate_5330.html

Almanya İzlenimleri


Fransa sınırından Almanya’ya geçtğimizde gözümüze ilk çarpan şey geniş otoyollar ve aşırı hızlı giden arabalar oluyor. Hız sınırının Avrupa’nın pek çok yerinde olduğu gibi 130 olduğu Almanya otoyollarında, sol şeritten 180 kaptırmış giden araçlar görmeniz işten bile değil. Daha sonrasında bunun aslında bir suç olmadığını öğreniyoruz. Aşırı hızın kazalara sebebiyet vereceğini beklerken, çok fazla trafik kazası olmadığını duyunca da şaşırıyoruz. Bu bilgiyi internet üzerinden de doğrulama imkanı olduğu için buraya ekliyorum. İstatistiklere göre en az ölümcül kazaların yaşandığı yer Almanya. Bunun sırrı belki de hızlı araç kullanılan ama kurallara riayet edilen bir ülke olması.

Fransa İzlenimleri


Fransa’ya dair gitmeden önce kafamızda oluşan bir takım imgeler vardı. Fransız filmleri, Paris’te yaşamış yazar ve şairlerin bohem hayatı, Fransızların kaba olduğuna dair önyargılar vs. vs. Fransa gezimiz bize Fransa’nın Paris’ten ibaret olmadığını, ancak Paris’in de Fransa üzerinde çok büyük bir önemi olduğunu gösterdi.

İsviçre İzlenimleri


İsviçre malumunuz çikolatası, bankaları, çakısı, saatleri, Alpleri ve hayali çizgi roman kahramanı Heidi’siyle meşhur. Bu unsurları da ülke tanıtımında oldukça etkin bir biçimde kullanmışlar. Örneğin havaalanına iner inmez bindiğimiz tramwayın içinde meleyen kuzu sesleriyle bir nevi Heidi’nin yaşadığı atmosferi hissettirmeye çalışmışlar. Ülkenin her köşesi zaten çikolata dükkanlarıyla dolu. Hediyelik eşya mağazaları da yukarıda sözünü ettiğimiz ürünleri pazarlama çabasında.

Batı Avrupa İzlenimleri


Öncelikle şunu belirtmekte fayda var: Burada sözü edilen gözlemler, Fransa, Almanya ve İsviçre’yi kapsamaktadır. Avrupa’nın diğer ülkeleri pek tabii farklılık gösterebilir. Gittiğimiz ülkelerde karşılaştığımız kimseler bizden Avrupa ile Amerika arasında bir kıyaslama yapmamızı  istediler. Her ne kadar Avrupa’nın da Amerika’nın da her köşesi aynı olmasa da, genel bir değerlendirme yapıp ortak olan ve farklılık gösteren noktaları tesbit etmek mümkün.