12 Ağustos 2012 Pazar

Almanya İzlenimleri


Fransa sınırından Almanya’ya geçtğimizde gözümüze ilk çarpan şey geniş otoyollar ve aşırı hızlı giden arabalar oluyor. Hız sınırının Avrupa’nın pek çok yerinde olduğu gibi 130 olduğu Almanya otoyollarında, sol şeritten 180 kaptırmış giden araçlar görmeniz işten bile değil. Daha sonrasında bunun aslında bir suç olmadığını öğreniyoruz. Aşırı hızın kazalara sebebiyet vereceğini beklerken, çok fazla trafik kazası olmadığını duyunca da şaşırıyoruz. Bu bilgiyi internet üzerinden de doğrulama imkanı olduğu için buraya ekliyorum. İstatistiklere göre en az ölümcül kazaların yaşandığı yer Almanya. Bunun sırrı belki de hızlı araç kullanılan ama kurallara riayet edilen bir ülke olması.


Almanya gezdiğimiz diğer Avrupa ülkelerine nazaran İngilizce bilen ve konuşan insan sayısının oldukça fazla olduğu bir ülke. Genç nüfusun neredeyse tamamı anlaşabilecek düzeyde İngilizce biliyor. Bir zamanlar Doğu-Batı şeklinde ayrıldığında, Batı Almanya yüzünü ABD’ye dönmüş. Bunun için hemen her yerde Amerikan kültürü izlerine rastlamak mümkün. Yine de, İkinci dünya Savaşı’ndan mağlup olarak çıkan bir ülkenin çok kısa bir sürede muazzam bir şekilde ilerlemesi tamamen Almanların disiplinli ve çalışkan olmalarıyla açıklanabilecek bir durum.


Olağanüstü düzenli yapısı, tertemiz sokakları ve her halinden belli olan teknolojik gelişmişliğiyle Almanya aslında beklentilerimizin çok üstünde bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Eğitim sisteminin de oldukça iyi olduğunu, üniversitelerde verilen eğitimin dünya standartlarında kalitesiyle öne çıktığını öğreniyoruz. Alman mühendisliği deyince aklımıza doğal olarak Mercedes, BMW, Volkswagen, Audi, Porche geliyor ve oto yollarda hep karşımıza bu araçlar çıkıyor.



Almanya’da toplu ulaşım araçları da gelişmiş durumda. Şehirler arası ulaşım trenle, şehir içi ulaşım da yer yer otobüs, yer yer de tramwayla sağlanıyor. Amerika’nın aksine bir yerden bir yere gitmek toplu taşıma araçlarıyla mümkün. Otoyollar gelişmiş olduğu için de araçla gitmek elbette daha hızlı ve rahat.


Almanya’yı bizim için farklı kılan bir diğer unsur 3.5 milyon olarak tahmin edilen Türk nüfusu. Bu nüfusun 1.6 milyonu Türk vatandaşı. 60’lı yıllarda başlayan göç halen az da olsa devam etmekte. Almanya, Türk nüfusun entegrasyonunda oldukça zorluk çekmiş. Türkiye ile Almanya arasında bir kıyaslama yaptığınızda işlerin yapılış biçimi açısından karşılaştığımız farklılıklar bu entegrasyonun çok da kolay olmadığını gösteriyor. Artık Almanya’da doğup büyüyen ve ana dili Almanca olan yeni nesil bu entegrasyonu başarabilmiş. Ancak bu sefer de Türk kimliğinin asimilasyonu tehlikesi ortaya çıkmış. Almanya’da karşılaştığımız Türk aileler, çocuklarının bu tehlikeye maruz kalmaması için artık küçük yaştan itibaren dil eğitimi üzerinde duruyorlar. Almanya’da her ne kadar Türklerin çok yoğun olduğu bölgeleri gidip görme şansımız olmasa da sokak ve caddelerde Türkçe afişlere, Türk restoranlarına ve en çok da döner kebab dükkanlarına rast geldik. Öyle ki, bankaya girip para çekmek istediğimizde bile ATM’nin dil seçeneklerinden biri de Türkçe’ydi.


Stuttgart: Almanya’da gezip dolaşma imkanı bulduğumuz en büyük şehir Stuttgart oldu. Almanya için yaptığımız genel değerlendirmede belirttiğimiz gibi, sokaklar tertemiz, trafiği düzenli ve ulaşım imkanları çeşitli bir şehir Stuttgart. 600,000 civarında nüfusa sahip olan şehir, hem tarihi binaları hem de modern yapılarıyla geçmiş ve geleceği çok güzel bir biçimde harmanlayabilmiş. Şehir, yaşanabilirlik, innovasyon ve gelişim gibi alanlarda hem Avrupa’da hem de dünya sıralamasında üst sıralarda yer alıyor. Strasbourg ile kardeş şehir olması da ilginç bir anekdot oluyor bizim için.


Şehrin tarihi yapısı gelen turistleri etkiliyor olsa da, Mercedes Müzesi tüm bu ilgiyi daha fazla üzerine çekebilmeyi başarmış. Müze, geçmişten bugüne Mercedes firmasının tarihini yansıtırken, o dönemden kalan araçları ve motorları da yerinde görebilme imkanı sunuyor. Sekiz katlı olan müzeyi, en üst kattan başlayıp daireler çizerek katlar arasında geçiş yaptığınızın farkına bile varmadan geziyorsunuz. Bir nevi zamanda yolculuk olarak da niteleyebileceğimiz bu gezinti Mercedes’in en son ürettiği ve tasarladığı ürünlerle sona eriyor.


Tübingen: Stuttgart yakınlarında küçük bir üniversite kasabası olan Tübingen’e yolumuz düşüyor.  Tübingen, 88 bin nüfuslu küçük ama şirin bir üniversite şehri. Nüfusun dörtte birini üniversite öğrencileri teşkil ediyor. Şehir adeta üniversiteyle içiçe ve parklarda, kafelerde hep üniversite öğrencileriyle karşılaşıyorsunuz. Neckar nehri şehre ayrı bir hava katıyor. Nehir üzerinde kano yapan, tekneyle tur atan insanlara rastlamak mümkün. Bir Alman dergisinin yaptığı araştırmaya göre Almanya’da yaşanılabilecek en kaliteli yer olarak görülüyor Tübingen. Aynı zamanda da Almanya’nın en genç nüfuslu şehri olarak da kayıtlara geçiyor.

          Tübingen’in tarihi simgelerinden en önemlisi Stiftskirche ( Collegiate Church) turistlerin ilgi odağı haline gelmiş. Kilisenin içine girip, en yukarısına çıkıp şehri kuşbakışı seyretmek mümkün. Şehrin dar sokaklarında yürümek, irili ufaklı alıveriş dükkanlarını dolaşmak ve kahve içmek için küçük bir mola vermek oldukça keyifli.