12 Ağustos 2012 Pazar

Batı Avrupa İzlenimleri


Öncelikle şunu belirtmekte fayda var: Burada sözü edilen gözlemler, Fransa, Almanya ve İsviçre’yi kapsamaktadır. Avrupa’nın diğer ülkeleri pek tabii farklılık gösterebilir. Gittiğimiz ülkelerde karşılaştığımız kimseler bizden Avrupa ile Amerika arasında bir kıyaslama yapmamızı  istediler. Her ne kadar Avrupa’nın da Amerika’nın da her köşesi aynı olmasa da, genel bir değerlendirme yapıp ortak olan ve farklılık gösteren noktaları tesbit etmek mümkün.



Örneğin gerek Amerika’nın gerekse de avrupa’nın otoyol sistemi oldukça gelişmiş ve pek çok benzerlik taşıyor. Yollar geniş ve çok şeritli, insanlar çoğunlukla trafik kurallarına ve hız limitlerine uyuyor. Otoyollarda belli aralıklarla dinlenme tesisleri var. Kimi yollar paralı, bu yüzden durup para ödemek ve geçmek durumunda kalabiliyorsunuz. Bununla birlikte, İsviçre’nin otoyollarının yalnızca iki şeritli olması, buna rağmen trafiğin sorunsuz bir şekilde akması ve sürücülerin trafik kurallarına harfiyen uyması gözümüzden kaçmıyor.
 

Avrupa’da otoyollarda bizi şaşırtan bir uygulama da hemen hemen hiç polis arabasına ya da polis tarafından durdurulmuş araçlara rastlamamış olmamız. Yaklaşık olarak 2500 kilometre araç kullanmış olmamıza rağmen bir tek trafik polisine bir rastlamamak, Amerika’dan gelen bizler için çok da alışılageldik bir durum değil. Bunun nedeni nedir diye sorduğumuzda aldığımız iki cevap oldu. Bunlardan ilki, Avrupalıların kurallara öoğunlukla riayet eden sürücüler olduğu, ikincisi de trafik kontrollerinin radar ve kamera sistemiyle yapıldığı. Eğer bir sürücünün hata yaptığı tespit edilirse, fotoğrafıyla birlikte evinE yüklü bir ceza gelebilir. Bu sistem uygulamada başarılı olsa gerek, kurallara uymayan bir sürücü hiç görmedik desek yeridir.


Avrupa’da dikkatimizi çeken bir başka uygulama da benzin istasyonlarında ön ödeme yapılmayışı. Amerika’nın aksine, önce depoyu dolduruyorsunuz, daha sonra ödeme yapıyorsunuz. Bu sistem, neticede bir nevi güven esasına dayalı olduğu için Amerika’dan gelen bizleri oldukça şaşırtmıştı.
 

Avrupa’da benzin istasyonlarında Amerika’ya benzer şekilde gıda satışı da yapılıyor. Kimi zaman sıcak içecek servisi varken, kimi zaman da çay, kahve türünden şeyler makineden alnıyor. Bozuk para atıp istediğiniz içeceği seçiyorsunuz, bir dakika içinde çayınız ya da kahveniz hazır. Amerika’ya kıyasla kahve bardakları oldukça küçük. Hatta şunu söyleyebilirim, Avrupa’da large diye aldığımız kahve bardağı Amerika’daki en küçük porsiyona eşit. Bir de kahve o kadar yüksek sıcaklıkta pişmiyor, bir yudum aldığınızda dudağınızı yakmıyor ve neredeyse ılık gibi.


Avrupa’nın şehirler arası trafiğinin rahat olmasının belki de bir başka nedeni toplu taşımacılığın oldukça yaygın olması. Çoğu insan tercihini, şehir içinde otobüs ve tramvay, şehir dışında da tren yönünde kullanıyor. Toplu ulaşım ağı oldukça yaygın olduğu için de insanlar bir yerden bir yere rahatlıkla gidebiliyorlar.