Öncelikle şunu belirtmekte fayda var:
Burada sözü edilen gözlemler, Fransa, Almanya ve İsviçre’yi kapsamaktadır.
Avrupa’nın diğer ülkeleri pek tabii farklılık gösterebilir. Gittiğimiz
ülkelerde karşılaştığımız kimseler bizden Avrupa ile Amerika arasında bir
kıyaslama yapmamızı istediler. Her ne
kadar Avrupa’nın da Amerika’nın da her köşesi aynı olmasa da, genel bir
değerlendirme yapıp ortak olan ve farklılık gösteren noktaları tesbit etmek
mümkün.
Örneğin gerek Amerika’nın gerekse de
avrupa’nın otoyol sistemi oldukça gelişmiş ve pek çok benzerlik taşıyor. Yollar
geniş ve çok şeritli, insanlar çoğunlukla trafik kurallarına ve hız limitlerine
uyuyor. Otoyollarda belli aralıklarla dinlenme tesisleri var. Kimi yollar
paralı, bu yüzden durup para ödemek ve geçmek durumunda kalabiliyorsunuz.
Bununla birlikte, İsviçre’nin otoyollarının yalnızca iki şeritli olması, buna
rağmen trafiğin sorunsuz bir şekilde akması ve sürücülerin trafik kurallarına
harfiyen uyması gözümüzden kaçmıyor.
Avrupa’da otoyollarda bizi şaşırtan bir
uygulama da hemen hemen hiç polis arabasına ya da polis tarafından durdurulmuş
araçlara rastlamamış olmamız. Yaklaşık olarak 2500 kilometre araç kullanmış
olmamıza rağmen bir tek trafik polisine bir rastlamamak, Amerika’dan gelen
bizler için çok da alışılageldik bir durum değil. Bunun nedeni nedir diye
sorduğumuzda aldığımız iki cevap oldu. Bunlardan ilki, Avrupalıların kurallara
öoğunlukla riayet eden sürücüler olduğu, ikincisi de trafik kontrollerinin
radar ve kamera sistemiyle yapıldığı. Eğer bir sürücünün hata yaptığı tespit
edilirse, fotoğrafıyla birlikte evinE yüklü bir ceza gelebilir. Bu sistem
uygulamada başarılı olsa gerek, kurallara uymayan bir sürücü hiç görmedik desek
yeridir.
Avrupa’da dikkatimizi çeken bir başka
uygulama da benzin istasyonlarında ön ödeme yapılmayışı. Amerika’nın aksine,
önce depoyu dolduruyorsunuz, daha sonra ödeme yapıyorsunuz. Bu sistem, neticede
bir nevi güven esasına dayalı olduğu için Amerika’dan gelen bizleri oldukça
şaşırtmıştı.
Avrupa’da benzin istasyonlarında
Amerika’ya benzer şekilde gıda satışı da yapılıyor. Kimi zaman sıcak içecek
servisi varken, kimi zaman da çay, kahve türünden şeyler makineden alnıyor.
Bozuk para atıp istediğiniz içeceği seçiyorsunuz, bir dakika içinde çayınız ya
da kahveniz hazır. Amerika’ya kıyasla kahve bardakları oldukça küçük. Hatta
şunu söyleyebilirim, Avrupa’da large diye aldığımız kahve bardağı Amerika’daki en
küçük porsiyona eşit. Bir de kahve o kadar yüksek sıcaklıkta pişmiyor, bir
yudum aldığınızda dudağınızı yakmıyor ve neredeyse ılık gibi.
Avrupa’nın şehirler arası trafiğinin rahat
olmasının belki de bir başka nedeni toplu taşımacılığın oldukça yaygın olması.
Çoğu insan tercihini, şehir içinde otobüs ve tramvay, şehir dışında da tren
yönünde kullanıyor. Toplu ulaşım ağı oldukça yaygın olduğu için de insanlar bir
yerden bir yere rahatlıkla gidebiliyorlar.