31 Ocak 2008 Perşembe

Wo de fu qin mu qin

Sizlere bu kez bir Uzak Doğu sinema filmi tanıtmak istiyorum. The Road Home ( türkçeye Eve Giden Yol şeklinde tercüme edebiliriz ) ismindeki bu film babasının vefatı üzerine köye giden bir gencin hikayesini anlatıyor. Film, önce siyah beyaz olarak başlıyor. Soğuk bir kış gününde köyüne dönen bu genç, birden kendisini annesinin babası için düzenlemeye çalıştığı cenaze hazırlıkları içinde bulur. Kısa bir süre sonra, babasının seneler önce bu köye öğretmen olarak geldiğini, köy halkı tarafında çok sevilen biri olduğunu öğreniyoruz. Annesi, babasının son yolculuğunun oldukça şaşaalı ve ona yakışır bir biçimde olmasını istiyor. Cenaze hazırlıkları sürerken, film birden bizi geçmişe alıp götürüyor ve siyah beyaz olan görüntü birden renkleniyor.
Filmin bundan sonraki bölümünde bir köy öğretmeni ile köylü bir kız arasında geçen aşk hikayesine tanıklık ediyoruz. Bu hikaye aslında izlerken bize öyle tanıdık geliyor ki, adeta bizim kendi coğrafyamızı anlatır gibi. Örneğin, köy öğretmeninin köyün girişinde bütün köylüler tarafından karşılanması, bütün halkın elele vererek okul binasını inşa etmesi, köylülerin genç öğretmene yemek hazırlamaları, sırasıyla evlerine yemeğe davet etmeleri gibi.
Bir de, iki genç insan arasında geçen aşk öyle naif, öyle samimi ki. Yalnızca bir kaç kez görüşmelerine rağmen, büyük bir aşk filizleniyor aralarında. Genç öğretmen siyasi bir takım nedenlerden ötürü köyden ayrıldığında, genç kız aylarca köyün girişinde öğretmenin geri döneceği günü bekliyor. Saatlerce soğukta kaldığı için de yataklara düşüp hasta oluyor. Sonra kavuşuyorlar tabii.
Filmin sonunda yine günümüze dönüyoruz ve film tekrar siyah beyaz oluyor. Karlar altında, yüzlerce insanın sırtında muazzam bir cenaze töreniyle noktalanıyor film.
Bu ve benzeri filmleri izlerken, hep doğu kültürünün aslında bizim kültürümüze ne denli benzer olduğunu görüyor ve şaşırıyorum. Aslında şaşırmaktan öte seviniyorum demeliyim. Zira, farklı kültürlere doğru yelken açtıkça aslında bizden kilometrelerce ötede dahi olsalar, aynı his ve düşüncelere sahip olabileceğimizi görüyorum. Düşünsenize, bizden oldukça farklı bir rejim ile yönetilen Çin'de sıradan bir köyde yaşanılanlar bize ne kadar yakın ve benzer. Farklı toplumların birbirlerini daha iyi anlamaları adına, bu tür girişimlerin faydasına inanıyorum ve sizlere de eğer imkanınız olursa bu filmi kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.

Film hakkında daha ayrıntılı ilgi için:
http://www.imdb.com/title/tt0235060/

28 Ocak 2008 Pazartesi

Amerikada posta hizmetleri

Bu yazımızda, Amerika’daki posta hizmetlerini, farklılığı ve işlerliği yönüyle ele almaya gayret göstereceğiz.
Pul yapıştır gitsin
Türkiye’de posta pulunun koleksiyon yapmak haricinde kullanıldığını neredeyse göremeyiz. Bunun nedeni, posta ücretlerinin ne kadar olduğunun halk arasında pek bilinmemesi, posta masraflarına sürekli zam gelmesi ve pul yapıştırmadan mektup göndermenin daha tercih edilir bir durum olması sayılabilir.
Amerika’da küçük bir zarf içinde çek ya da benzeri ebatta bir belgeyi göndermeniz için 41 cent yeterlidir. Bu iş için de standart bir pul almanız ve zarfa yapıştırıp herhangi bir posta kutusuna atmanız durumunda mektubunuz Amerika içinde istediğiniz her yere güvenli bir şekilde ulaşır. Zarf ebatı büyüdüğünde ya da içindeki evrakların ağırlığı artığında yine internetten öğrendiğiniz tutar miktarında zarf yapıştırmanız gerekir. Eğer, evde ağırlığı ölçecek bir tartınız yoksa postanenin yolunu tutmaktan başka çareniz yok demektir.
İnternetten takip edebilme seçeneği
Amerika’da posta hizmetlerinin en güzel yanlarından biri, gönderdiğiniz zarfı an ve an takip edebilme imkanınızın olmasıdır. Bu uygulama, benim bildiğim kadarıyla henüz Türkiye’de normal posta hizmetlerinde uygulanmamakla birlikte, kargo şirketlerince farklı bir hizmet olarak tüketicilerin hizmetine sunulmuştur.
Alıcı Evde Yoktu Belgesi
Postacı, alıcı tarafından teslim alındığına dair imzalanması gereken bir belgeyi eğer siz evde yokken getirmişse, kapıya bir not bırakır. Bir sonraki gün hangi saatte geleceğini belirtir, eğer yine evde olma şansınız yoksa bu kez, postaneye gidip kendiniz almanız tavsiye edilir.
Her yerde posta kutuları
Posta yollamanın en kolay yolu olan zarflara bir de hemen her köşe başında karşılaşacağınız posta kutularını ilave etmek durumundayız. Yolunuzun üzerinde postane olmadığı takdirde bu kutular sizin hayatınızı oldukça kolaykaştıracaktır.
Her eve özel posta kutusu
Bir diğer posta kutusu şekli de her evin kapısına konulan, bazen kilidi olan bazen de açık olan posta kutularıdır. Bu kutuların üzerinde kapı numaranız yer alır. Gelen mektupları bu kutudan alabileceğiniz gibi, yollamak istediğiniz mektupları da bu kutunun içine bırakabilirsiniz. Gelen postacı, hangi mektubun gönderilme niyetiyle oraya bırakıldığını anlayacaktır.
Evde yoksanız bırakılan not, kimi zamanlarda koca bir paketin evin önüne bırakılıp gitmesi da sıkça karşılaştığınız durumlar arasında sayılabilir.
Kutudan Çıkan Anahtar
Yukarıda sözü edilenler, henüz bizim ülkemizde tamamen uygulamaya geçmemiş de olsa bize o kadar uzak sayılmayabilirler. En azından yakın bir zaman zarfında bu yeniliklerle tanışacağımızdan şüphemiz yok. Ancak, geçtiğimiz günlerde şahit olduğumuz bir olay, posta hizmetlerinin neden bu denli ilerlemiş olduğuna bir örnek teşkil edebilir.
Bir apartman kompleksinde yaşadığım için zaman zaman posta kutuma ya da evin kapısına bırakılan mektupların çalınması ihtimali hep aklıma gelmiştir. Henüz böyle bir olayla karşılaşmamış olmakla birlikte, kimi zaman önemli diye düşündüğüm belgelerin de bu şekilde kapı önüne bırakılıp gidilmesi beni endişeye sevketmiyor değildi.
Site yönetimi, geçtiğimiz ay yeni yeni bir uygulamaya başladı. Bundan böyle postacı herkesin kapısına bırakıp gitmeyecek, sitenin girişindeki toplu posta kutularındaki küçük bölmelere bırakacaktı. Elbette bu bölmeyi açmak için size özel bir anahtar verildi. Kapı önlerindeki kutular da yerlerinden söküldü. Buraya kadar herşey tamamdı da, anlaşılmayan bir tek şey kalmıştı aklımda. Ya bana büyük bir posta gelirse ne olacaktı? Ufacık bölmeye kocaman bir paket nasıl sığacaktı?
Nitekim, öyle de oldu. Bir gün, bölmenin içinden küçük bir anahtar çıktı. Üzerinde postaneye aittir şeklinde bir ifade bulunuyordu ve biz de muhtemelen postacı yanlışlıkla unutmuştur şeklinde yorum yaptık. Pek gerçekçi bulmadığımızdan en iyisi ofise gidip soralım dedik. Meğer, o anahta bize gelen büyük bir paket olduğunu, bu anahtar ile dolaplardan büyük olanını açıp o kutuyu alabileceğimizi söylemeye çalışmışlar. Bu sayede böyle bir sorunun da oldukça pratik bir şekilde çözüme kavuştuğunu gördüğümüz anda, Amerika’da posta hizmetlerinin neden bu denli güzel bir işleyişe sahip olduğunu da yakinen anlamış olduk.

27 Ocak 2008 Pazar

Günlük Dilde İngilizce-1

Amerika’ya gelen hemen herkesin ilk karşılaştığı sıkıntı muhtemelen günlük konuşulan dili anlamakta zorluk çekmelei olmuştur. İstediğiniz kadar İngilizce bilin, isterseniz kendi ülkenize gelen turistlerle de şakır şakır ingilizce konuşun; bu ülkeye daha ilk ayak bastığınız andan itibaren günlük dilin azizliğine uğruyorsunuz.
Kendimden örnek vermek gerekirse, havaalanında beni ilk karşılayan görevlinin ‘Baltimore’a mı Gidiyorsun’ sorusunu üç defa tekrarlattıktan sonra anladığımı itiraf edebilirim. Ya da mağaza görevlisinin zenci aksanıyla ‘Nasılsın’ anlamında sorduğunu ‘How you doin’ sorularına bir hafta kadar ‘Pardon, anlamadım’ türünden boş gözlerle baktığımı da yeri gelmişken hatırlatayım.
Günlük dile alışmak hiç şüphesiz belli bir zamanını alıyor insanın. Tv, radyo gibi dilin canlı olarak kullanıldığı kaynaklardan istifade etmenin yanında, bir de insanlarla konuşmayı ihmal etmemek gerekiyor. Bu yazıda, bugüne kadar karşılaştığım ve bundan sonra da aklıma geldikçe eklemeyi düşündüğüm günlük dilden alıntılara yer vermeyi düşünüyorum. Belki, bu sayede siteye uğrayan ve Amerika’ya gelmeyi düşünen ziyaretçilere de günlük dile adapte olabilme noktasında bir katkımız olur.
Sözü fazla uzatmadan, dilerseniz ilk örneğimize geçelim.
Günlük dilin bileşenlerinden biri hiç şüphesiz Televizyonlarda kullanılan dil. Türkiye’de de zaman zaman TV’lerde kullanılan lisanı anlayamadığımızdan şüphe ederiz ya, burda da durum çok farklı değil. İlk geldiğim günlerde Hava Durumu’nda InstaWeather ve AccuWeather gibi ifadelerle karşılaşmıştım. Hemen sözlüğü açıp insta ve accu kelimelerine baktım, ancak sözlükte bu kelimelere rastlayamadım. O sıralar gitmekte olduğum dil kursundaki hocam, Insta (instant) ve Accu ( accurate) keimelerinin kısaltma olduğunu, anlamlarının da Türkçe’ye çevirecek olursak Anında ve Güvenilir olduğunu söylemişti. Kısacası, zaman zaman günlük dilde kısaltmalarla karşılaşırsanız mutlaka bir Amerika’lıya danışmakta fayda var diyebilirim.