19 Mayıs 2008 Pazartesi

Bir Court macerası daha

Bugün yine mahkemedeydim. Ancak, suçlu olarak değil tercüman olarak. Türkiye’den yeni gelen bir dostumuzun ehliyetsiz, sigortasız, aşırı hız yaparken yakalanması üzerine aldığı 3 ayrı cezayı indirebilme umuduyla mahkemede yerlerimizi aldık.
Önceki mahkemelerden farklı olarak üst araması yapıldı. Bu kez prosecutor (savcı) daha ılımlıydı, arkadaşın Türkiye’den yeni gelmiş olmasını göz önünde bulundurarak cezayı yarıya indirdi. Yapabileceğinin en iyisini yaptıktan sonra da arkadaşa dönüp ‘Ülkemize Hoş Geldin’ dedi. Ben de ilk defa hakim karşısında yaptığım çeviride ‘sadece doğruyu söyleyeceğime dair’ yemin ettim.
Tüm bu indirimlere rağmen 233 dolar ödemekten kurtulamadık. Taksitlere bölüp ödemek istedik ancak iki sayfalık gelir bildirim formunu doldurup bir de hakime imzalatmak en az iki saatimizi alacağı için parayı peşin ödedik. Ben de, ülkeye yeni gelen dostumuza kurallara uymasını, bunun kendisine bir ders olması gerektiğini hatırlattım.
Mahkemede otururmuş fısır fısır konuşurken önde oturan bir bayanın bize dönerek ‘Are You Guys Turkish?’ diye sormasının şaşkınlığını yaşadıktan hemen sonra, bayanın eşinin Türk olduğunu öğrendik. Bize, etraftaki Türk kahvehanelerine gidip gitmediğimizi sordu, biz de Kahvehanede ne işimiz olur edasıyla gitmiyoruz dedik. Artık, tanıdığı birileri mi vardı niye sordu bilmiyoruz. Anlamadığımız bir iki prosedürü bu bayana sorduk o da sağolsun epey yardımcı oldu.
Gişeye gidip ödeme kuyruğuna girdiğimizde önümüzdeki 16-17 yaşlarında bir kız bir de oğlanın dillerini birbirlerinin dillerine dokundurur gibi öpüşmelerini izlerken; kendi kendimize şimdi Türkiye’de olsaydık ya biri kalkar bunlara iki tane çakardı ya da millet söylenir dururdu dedik. Çocukların yaşlarının küçük oluşu ve öpüşürken sanki hiç bir şey hissetmiyormuş gibi davranmaları da beni çileden çıkarttı. Bunlar kesin bu işten zevk almıyorlardır dedim, artık onlar için sıradan bir his olmuştur diye yorum yapmadan da edemedim.