‘Sekiz asır müslümanlara ev sahipliği yapmış İspanya’yı bizimle gezin’
diyordu elimdeki broşür. Madrid, Granada, Toledo, Malaga ve Cordoba’dan
müteşekkil 10 günlük İspanya gezimiz elbette ki sürprizlerle doluydu ve
paylaşmadan olmazdı. Gezi yazısında mahir onlarca üstad varken bu yazıyı yazmak
haddime düşmezdi lâkin bir kaç cümleyle de olsa sizlere İspanya izlenimlerimi
aktarmak istedim. Hem de olur ya yolunuz bir gün İspanya’ya düşerse bir kaç
husus da aklınızda bulunsun diye düşündüm.
Madrid Havaalanı’nda başlayan yolculuğumuz kendimi kısa bir süreliğine de
olsa Türkiye’de hissetmeme sebep oldu. Trafik levhalarından tutun da, yüksek
katlı apartmanlara, yol boyunca sıra sıra zeytin ağaçlarına ve tabii
güzelliklerine kadar İspanya coğrafi açıdan bana Türkiye’yi anımsattı.
Zeytin diyarı İspanya:
Bir Egeli olarak soframızdan zeytin ve zeytinyağı eksik olmazdı diyebilirim.
Ancak İspanya’yı görünce bizim bu konuda İspanyollardan fersah fersah geride
olduğumuz sonucuna vardım. Bir kere zeytin, salatanın içinde bir malzeme olarak
değil, ayrı bir tabak içinde ikram ediliyor. Kahvaltılarda mutlaka zeytin yağı
ve zeytin bulunuyor. Salatalara mutlaka zeytin yağı ve sirke ikilisi eşlik
ediyor. Bu kadar zeytin yağı tüketilen bir ülkede sağlık sorunları da yaşanmaz
diye düşünüyorum.
Siesta kültürü:
İspanya’yla Türkiye benzerliğini yakaladıktan sonra sırasıyla bir dizi
şaşkınlık yaşadık. Bunlardan ilki mesai saatlerindeki düzensizlikti. Bankaların
ve resmi dairelerin öğleden sonra saat 2′de kapanmasının şokunu henüz
atlatamamışken süpermarket, butik,ayakkabı mağazaları ve dahi kontör
dükkanlarının da bir nevi işyeri sahibinin keyfine göre açılıp kapanması hayli
garibimize gitti. Örneğin bir elbise mağazası sabah saat 11′de açılıyor, öğleden
sonra 2′de kapanıyor. Akşam 6′da yeniden açılan dükkan gece yarısına kadar açık
kalıyor. Bunun nedeni de şu: İspanya’da güneş sabah 7′de doğuyor ve akşam 10′da
batıyor. Güneş, sıcaklığını en çok öğlen 2 ve akşam 6 saatleri arasında
hissettiriyor. Bu nedenle çoğu İspanyol bu saatlerde siesta yapıyor ( yani
uyuyor). İspanya’nın coğrafi konumundan kaynaklanan bu özellik namaz vakitlerine
de yansıyor. Örneğin öğlen namazı vakti saat 2.30′da girerken, ikindi 6.30′da,
akşam gece 10′da ve yatsı namazı vakti 12′de giriyor.
Dolayısıyla İspanya’da hayat akşam 10′dan sonra başlıyor. Akşam yemeği için
gittiğimiz restoranlar bize akşam 9′dan sonra gelmemiz gerektiğini söylüyordu.
Çünkü 9′dan önce ya açık değillerdi ya da servise başlamıyorlardı. Gecenin bir
yarısında hâlâ sokaklarda yüksek sesle konuşan insanların bulunduğu bir ülkede
günün ikiye bölünmüş olması adeta günlerin hiç bitmiyormuş gibi yaşanmasına da
sebep oluyor.
Güneşin bu denli uzun saatler hissedildiği bir ülkede doğal olarak güneş
enerjisinden yararlanmak kaçınılmaz olmuş. Yol boyunca tarlaların yanında devase
güneş enerjisiyle enerji üreten santraller görüyoruz. Kışların da çok sert
geçmediği İspanya’da evlerin ısınma sorunları yaşamadığını öğreniyoruz.
Aile hayatı ve İspanyollar:
Gece hayatının bu denli önem kazandığı İspanya’da aile kavramı oldukça
zayıflamış. Aile kavramından kastımız: Evlilik, çocuk sahibi olma ve tabii ki
ahlaki bir takım değerler. Rehberimizden edindiğimiz bilgilere göre İspanyol
halkının yüzde 80′e yakın bir kesimi kendini herhangi bir dine ait hissetmiyor.
Gençlerin büyük bir kısmı da dünya hayatını sadece eğlenceden ibaret olarak
görüyor. Resmi olarak evlenen insan sayısı az olduğu gibi doğurganlık oranı da
Avrupa ortalamalarının altında seyrediyor. Genel olarak 20’li yaşlarda çalışma
hayatına başlayan İspanyollar, ancak yaş 30-35’e geldiğinde çocuk sahibi olmayı
düşünmeye başlıyorlar. Bir çok Avrupa ülkesi ve Amerika gibi İspanya’da da köpek
gezdiren insanlara rastlıyoruz. Yalnız bu kimseler Amerika’daki gibi yaşlı da
değiller.
Aile kavramı zayıfladığı için ahlaki normlar da artık geçerliliğini
yitiriyor. Sokak ortasında şahit olduğumuz pek çok uygunsuz görüntü de belki bu
yüzden ‘aile var kardeşim , ne yapıyorsunuz’ itirazını geçersiz kılıyor. Çünkü
aile yok, onun yerine ‘eğlen güzelim gününü gün et’ zihniyetine sahip bireyler
var.
Peki bu kadar eğlenen bir ülkede işsizlik ne durumda diye soracak olursanız,
son yıllarda işsizliğin arttığını (2010 yılı itibariyle yüzde 20’lere çıkmış
vaziyette), sırf bu yüzden de Başbakan Zapatero’nun yoğun eleştirilere maruz
kaldığını hatırlatayım isterim. Ancak işsizliği düşünürken İspanya’da
kadınların, erkeklerin yaptığı her işte çalıştığını da vurgulamak lazım. Öyle
ki, yol yapım ekibinde elinde tabela arabalara yol verenden tutun da Madrid’de
gecenin 3’ünde taksi şoförlüğü yapanına kadar kadınları hayatın her safhasında
etkin bir şekilde görmek mümkün.
Turizm ülkesi İspanya:
İspanya ekonomisi sırtını bir nevi turizme dayamış diyebiliriz. Ülkenin güney
kesimi başlı başına bir turizm cenneti zaten. Endülüs’ten başlayıp güneye doğru
uzanan bir yelpazede İspanya, hem tarihini hem de masmavi koyları paraya
çevirmeyi çok iyi başarmış. Tatil yerlerinde mutlaka ya İngilizce bilen birine
rastlıyorsunuz ya da size sunulan her şeyin bir şekilde İngilizce açıklaması
mevcut oluyor. Zaten havaalanı, metro gibi yerlerde de ikaz ve yön levhalarının
çoğu aynı zamanda İngilizce.
İspanya yalnızca denizi ve güneşiyle değil aynı zamanda tarihi ve kültürel
mirasıyla da ilgi odağı haline gelmiş bir ülke. İspanya’ya gelen her turist
mutlaka bir Flemenko gösterisine katılmak, boğa güreşi izlemek ve Endülüs
bölgesini gezmek istiyor. İspanya 711 yılıyla başlayan, 1492′de sona eren bir
Emevi medeniyetine ev sahipliği yapmış. Bu medeniyetin izlerini bugün hala
görebilmek mümkün. Öyle ki şehir isimlerinden tutun da, kalelere, konaklara
kadar pek çok yerde İslam medeniyetinin işaretlerine rastlamak mümkün. Her ne
kadar bir zamanlar cami, külliye ve saray olan tarihi mekanlar kilise, şapel ve
katedrallere dönüştürülmüş de olsa, gerek mimarisinden gerekse de hat
eserlerinden İslamiyete dair kalıntılara rastlamak mümkün.Örneğin Cordoba’da
kaldığımız bir otelde duvarda görkemli bir Kur’an-ı Kerim levhası asılıydı ve
bize kilise olarak takdim edilen tarihi bir binanın duvarlarında arapça
kalıntılara rastladık.
İspanya, orta çağ karanlığında bu izleri silmeye uğraşmış da olsa, bugünlerde
hummalı bir şekilde devam eden tarihi restorasyon çalışmalarıyla tekrar bu
izleri günyüzüne çıkarmaya çalışıyor. Nasıl çıkarmasın, bugün İspanya sadece bir
Elhamra sarayını ziyaret etmek isteyen onbinlerce turistin akınına uğruyor. Bir
Kurduba Camii bugün dünyanın sayılı şaheserleri arasında yer alıyor. Kısacası
İspanya, kültüründe derin izler bırakan Endülüs medeniyetinin meyvelerini
topluyor. Umarız, manevi meyvelerini toplamak da kendilerine nasip olur.
İnsan, Endülüs medeniyetinin izlerini görüp de şaşırmadan edemiyor. Yaklaşık
7 asır İslam medeniyetine kucak açmış bir milet şimdilerde kendini dinden uzak
olarak tanımlıyor. İslam medeniyetini silebilmek için kütüphaneleri yıkan,
kitapları yakan, müslümanları ve yahudileri kovan, kalalanları da engizisyon
mahkelemelerinde idam eden bir geçmişiyle İspanya, şimdilerde dine ait
değerlerin neredeyse yok sayıldığı bir hayat düzenine sahip.
Geçtiğimiz yüzyılda şiddetli siyasi çatışmalara tanıklık eden İspanya,
şimdilerde daha farklı yönleriyle de anılıyor. İnsan hakları, kadın hakları,
hayvan hakları için mücadele veren onlarca kuruluş var. Sosyalist bir siyasi
anlayışın hakim olduğu günümüz İspanya’sında aslında her dinden ve siyasi
düşünceden insana değer veriliyor. Sokaklarında çevre koruma birimlerine de
rastlayabileceğiniz İspanya’da, otellerdeki bir hassasiyet dikkatimizi çekiyor.
Malum, otelde kaldığınız sürece günlük olarak odanız temizleniyor, tüm
havlularınız da yenileriyle değiştiriliyor. Bu durumun yol açtığı su ve enerji
kaybını fark eden otel yetkilileri küçük bir notta ‘ lütfen havlularınızı
değiştirmek istiyorsanız küvetin üzerine bırakın’ diyerek sizden nazikçe su ve
enerji tasarrufunda kendilerine yardımcı olmanızı istiyorlar. Bir başka benzer
notta da küveti suyla doldurup banyo yapmak yerine, duş alınması tavsiye
ediliyordu.
Kısaca özetlemek gerekirse, İspanya ve halkı hem yaşayış biçimiyle hem de
düşünce tarzıyla kalıpların dışına çıkıyor, yer yer de insanı şaşırtıyor. Hem
tarihi mirasıyla hem de tabii güzellikleriyle ziyaret etmeye değer bir ülke
diyebiliriz İspanya için. 10 günlük bir seyahatten edindiğimiz izlenimler ancak
bu kadarla sınırlı kalıyor.