25 Kasım 2007 Pazar

Yine, yeniden Baltimore

Amerika’ya geldiğimde kaldığım ilk yer olması ve güzel arkadaşlıklar kurduğum bir şehir olarak aklımda kalması sebebiyle Baltimore’un benim için hep özel bir yeri vardır. Her ne kadar pek çokları bir Türk’ün Baltimore gibi bir yerde ne işi var şeklinde düşünse de güzel yanlarından bakıldığında Baltimore yaşanabilir bir kent gibi durabiliyor.
Dört günlük Thanksgiving tatilini fırsat bilerek yanımda sürüklediğim üç beş kişiyle koyulduk Baltimore taraflarına. Bu kez niyetim, iki ay kadar kaldığım bir şehrin en önemli sembollerinden biri olan Akvaryumunu gezmek ve epeydir özlemini çektiğim şehir hayatını bir nebze tatmaktı.
Thanksgiving (Şükran günü) pek çok Amerikalı için bizdeki Bayram geleneğine benzer bir anlam taşıdığı için bu zaman diliminde yollar kalabalık, alış veriş merkezleri de hınca hınç dolu oluyor. Hatta, Black Friday denilen tatilin ikinci günü inanılmaz indirimler söz konusu olduğundan insanlar mağaza önlerinde beklemeye bir gece önceden başlıyorlar. Bu yüzden, bu zaman dilimlerinde bir tatil ya da ziyaret düşünüyorsanız çok önceden gezinizi planlamanız lazım.
Bu sefer, en azından son dakika sürprizleriyle karşılaşmamak için geziyi önceden planlayayım dedim. Tıpkı bir Amerikalının yaptığı gibi, Akvaryum biletlerini internet üzerinden sipariş ettim, yakınlarda otopark varmı diye araştırma yaptım, araba kiralama servisini bir kaç gün önceden aradım ve gideceğim güzergahtaki tüm noktaların haritalarını tek tek yanıma aldım. Buraya kadar her şey tamam gibi gözüküyordu.
Akvaryum öncesiplanlarımda hemen yürüyüş mesafesinde olan Afgan Kebab’ta yemek yemek vardı. Ancak bilmediğim başka bir adrese taşındığından bu planım suya düştü. Biz de düştük şehrin sokaklarına yemek yiyebileceğimiz bir mekan arıyoruz. Charles Streer boyunca giderken, park edecek yer bulamadığımız için iki Subway restoranını kaçırdık. Ardından, gözümüze Indian-Pakistani fooz yazan bir lokanta ilişti. Hemen içeriye daldık ve bol baharatlı Pakistan yemeklerinden yemek için sabırsızca beklemeye başladık. Yaklaşık bir saat kadar bekledikten sonra, ki adam bize 15-20 dakika sürer demişti, pilavsız salatasız kuru kuru ekmek kebab yedik ve mekandan ayrıldık. Bu lokantanın tek olumlu yanı hemen yanıbaşında mescid bulunmasıydı.
National Aquarium
Bilmiyorum daha önce Akvaryum görme fırsatınız oldu mu. Ama bir gün yolunuz bu taraflara düşerse Baltimore’daki bu heyecan verici su altı müzesini şiddetle tavsiye ederim. Neler yoktu ki Akvaryum’da. Gerçeğini aratmayn yağmur ormanlarından Avusturalya’nın timsahlarla dolu nehirlerine, köpek balıklarıyla dolu havuzdan kurbağa sergisine kadar pek çok ilginç canlı burada bir arada. Akvaryum’un bir de klasikleşmiş özel gösterisi var ki yer kalmadığı için ayakta izlemek durumunda kaldık: Yunus gösterisi. Hani şu televizyonlarda izlediğimiz eğitimli yunuslar var ya, işte onlar. Merak edenler için web sayfası www. aqua.org
Akvaryum’dan çıkınca biraz liman kenarında dolaştık, üst geçitten geçtik, Pratt Street Pavillion denen alışveriş mağazasının reyonlarına baktık, bir kaç hediyelik eşya aldık ve böylece bir Baltimore gezisi daha sona ermiş oldu.