20 Ağustos 2007 Pazartesi

Syracuse Türküleri


Pennsylvania'dan sonra yolumuz bu kez New York'a düşmüştü. Pek çokları New York deyince Times Square, Manhattan, Brooklyn, Queens'i hatırlar ki bu sözü edilen yerler New York City'de bulunmaktadır. New York esasen bir eyaletin adıdır ve başkenti Albany'dir. Bu yazıda New York eyaleti sınırları içerisinde bulunan Syracuse şehrinden söz etmeye çalıcağım.
 
Öncelikle yol güzergahımızdan başlamak istiyorum. Yine Philadelphia üzerinden başlayan yolculuğumuzun ilk yarısı 476 adında 2.5 saat süren ve Penssylvania eyaletini bir uçtan diğer bir uca bağlayan otoyol üzerinde geçti. Bu yolun bitiminde ( Scranton yakınlarında ) 81 adında bir başka yola bağlanıyorsunuz ki bu yol Güneyde Harrisburg dolaylarında başlayıp sizi Syracuse'a bağlıyor. Yol üzerinde Welcome to NewYork, The Empire State tabelasıyla karşılaşıyorsunuz bu da artık Penssylvania eyalet sınırlarından çıkıp New York içinde yolculuğa başladığınız anlamına geliyor.
 
Resimde 476'dan bir kare görmektesiniz. Bu yol yaklaşık 3 saat boyunca böyle iki şerit devam eden, yol kenarında shoulder bulunmayan daracık bir yol. Aynı zamanda Penssylvania Turnpike olarak da bilinen bu yolda normalde hız sınırı saatte 65 mil. Kendimden biliyorum bu yolda 80'in altında giden araba hemen hemen yok gibi.
 
Bu resimde 81 nolu yola baktığınızda 476'nin aksine en az 3 yer yer 4 şeritli, karşı istikametten gelenlerle aranızda ciddi bir mesafenin olduğunu ve yol boyunca yemyeşil dağları, tepeleri göreceksiniz. New York eyaleti de en az Penssylvania kadar yeşil ve irili ufaklı gölleriyle insana yaşama sevinci katıyor.

Gelelim Syracuse'a. Yaklaşık 300 bin nüfusuyla bu kentin her geçen sene nüfus kaybettiğini öğreniyoruz. Fabrikaların kapandığından filan söz ettiler. Kışın havaların oldukça sert olduğunu ve hemen şehir kenarındaki golün Kanada'dan gelen şiddetli soğukları şehre çektiğini ve civar yerleşim birimleri içinde bu şehrin kışlarının bir hayli çetin geçtiğini öğreniyoruz. Syracuse'a girişte ilk dikkatimizi çeken şehir merkezindeki hareketlilik oluyor. Syracuse Üniversitesinin şehre ayrı bir değer kattığını ve bu kalabalıkların öğrenciler olduğunu öğreniyoruz. Alışageldiğimiz Amerikan şehirlerinin aksine ( hususan benim hasretini çektiğim ) sokaklarda yürüyen ınsanlar, bizde de çıkıp dolaşma isteği uyandırıyor. Ama biz yine de arabayla geziyoruz. Şehrin dört bir tarafına uzanan yollar, gol kenarından şehrin gece manzarasını bizlere armağan ediyor. Geniş caddeleri ve Avrupai tarzdaki eski binaları ile biz bu şehre gönlümüzü kaptırıyoruz neredeyse.
 
Resimde bir kafetaryanin kaldırım kenarındaki masalarında oturan üniversite gençlerini görüyoruz.
 
Netice itibariyle Amerika'nın her bölgesinin kendine has ayrı bir güzelliği ve planlama estetiği bulunduğuna bir kez daha şahit oluyor, gezdiğimiz yerleri hafızamızın bir kenarına not ederek şehre veda ediyoruz.
 
( şimdi bu yazının başlığı neden syracuse türküleri diye merak edenlere, yol boyunca dinlediğimiz selanik türküsü'nü armağan ediyorum )