21 Ağustos 2007 Salı

Amerikan medyası ve Amerikan toplumu üzerindeki etkileri

(Dördüncü Kuvvet Medya internet sitesinde yayınlanmıştır)

Bir kaç yıl önce Kanada’da bir TV programı yayınlandı. Bu programda Amerika Birleşik Devletleri’nin farklı eyaletlerinde yaşayan insanlara dünyayla ilgili sorular soruluyordu. Amerikalıların verdiği komik cevaplar üzerine kahkaha efektleri bindiriliyor ve lafı ‘İşte Amerikalılar ne kadar aptal görün’ demeye getiriyorlardı. Peki, Amerikalılar gerçekten bu kadar aptal mıydı
?
Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle bir Amerikalının günlük hayatını ve Amerikan medyasının sokaktaki adama etkisini çok iyi değerlendirmek gerekiyor.
Tv kolik Amerikalılar
Amerika’da bilindiği üzere tv izleme alışkanlığı oldukça yaygın. Kablolu tv en çok tercih edilen yayın türü. Kablolu tv aboneliği bulunan bir Amerikalı, en basit planı tercih ettiğinde 100’e yakın tv kanalı izleme imkanına sahip. Ancak gelin görün ki bu çeşitlilik aslında bir nevi tekdüzelik anlamına geliyor. Nasıl mı, şöyle ki:
  • Tv kanallarının hemen hepsi İngilizce yayın yapan Amerikan televizyonları. Yani bizim gibi Alman, Fransız, İngiliz ya da Arap kanalları kablolu planda yer almıyor. Dolayısıyla Amerikalıların dünya’dan haber alabilecekleri tek adres yine Amerikan medyası oluyor.
  • İspanyolca yayın yapan iki kanal mevcut, ancak bu kanallarda sadece pembe diziler ve eğlence pogramları yayınlanıyor.
  • Tv kanallarının büyük bir kısmı yalnızca dizi ve film yayını yapıyor.
  • En çok izlenen Amerikan televizyonları, haberlere oldukça az yer ayırıyorlar. Ortalama yarım saatlik haber bülteninin yüzde 90’lık bölümünde yine ülke içinden haberlere yer veriliyor. Örneğin gündem artan benzin fiyatlarıysa haberlerin büyük bir kısmında bu konudan söz ediliyor.
  • Dünya gündemine ilişkin haberler yalnızca Amerika’yı ilgilendiren şekliyle sunuluyor. Örneğin şu sıralar sadece Irak haberleri ve Başkan Bush’un Irak’taki gelişmeler hakkındaki değerlendirmeleri haberlerin geniş bir bölümünü kapsıyor.
  • CNN, Fox News gibi merkez medya haber kanalları, taraflı yayıncılık yaptıkları için dünyadaki gelişmeleri de yine istedikleri gibi sunuyorlar izleyiciye. Bu kanalları izleyen sıradan bir vatandaşta ister istemez belli önyargılar oluşmaya başlıyor.
İşin enteresan tarafı, yabancı yapım programlar neredeyse hiç yer almıyor Amerikan medyasına. Örneğin, Holywood filmleri dışında Dünya Sinemaları’ndan örnekler verilmiyor bizdeki gibi. Herhangi bir ülkenin hazırladığı belgesel, müzik programı, ya da haber programı hiç rastlanır bir durum değil. Tıpkı Amerikan radyolarını açtığınızda gün boyu sadece İngilizce şarkıların yayınlanması gibi.
Public Broadcasting
Yeri gelmişken atlamadan geçmeyelim. Bu dışa kapalılığın yanında public television (pbs) ve public radio (npr) adıyla yayın yapan kuruluşlar, Amerika’nın bir nevi dışa açılan gözü ve kulağı sayılabilirler. Bağış ve üyelik sistemiyle yayın yapan bu kuruluşlar, saygınlığı açısından bir nevi bizdeki TRT’nin eşdeğeri olarak düşünülebilir. Belgesel ve haber programı ağırlıklı yayın yapan bu kuruluşlar, mümkün olduğunca dünyadaki farklı renklere ve seslere yer vermeye çalışıyorlar. Hatta günlük olarak Ingiliz haber kanalı BBC’nin dünya haberlerinin yayınlandığı bu kanallar, tekdüze Amerikan medyasının oluşturduğu boşluğu az da olsa dolduruyor denilebilir.
Şimdi bir Amerikalı’nın gündelik hayatının büyük bir kısmını işgal eden medyanın bu yayın politikasını gördüğümüzde Amerikan toplumunun neden bu kadar dünyaya kapalı olduğunu anlamak çok da zor olmasa gerek. Bir de siz buna dünyanın hiç bir yerinde artık geçerliliği kalmayan ölçü birimlerini ( mile, inch, pound) ve yalnızca bu ülkeye has spor türlerini ( beyzbol ve Amerikan futbolu ) eklediğinizde zannediyorum bir Amerikalı’nın dünyaya bakışının sizinki gibi olmadığını anlamanız kolaylaşacaktır.
Peki ya bundan sonra?
Dünya giderek global bir köye dönüşüyor. Bunun etkilerini her yerde görebilmek mümkün. Hatta Amerika bile bu golballeşmeden nasibini alıyor. Örneğin internet yayıncılığının Tv ve radyo’ya bir alternatif oluşturması, Amerikan toplumunun da yavaş yavaş dünyaya açılmasına katkıda bulunuyor. Ayrıca metrik sistemin entegre edilmesi çalışmaları ve Soccer diye bilinen ama aslında bizim futbol dediğimiz spor türünün giderek daha fazla izleyici toplaması da bu değişimin en açık göstergeleri. Zannediyorum bundan sonraki nesiller, başta Amerikan toplumu olmak üzere dünyaya hepimizden daha duyarlı olacaklardır, en azından bunu ümid ediyorum.