4 Şubat 2007 Pazar

Dine Bakışın Başka bir İfade Şekli: Takva filmi


2006 yılının en ses getiren filmlerinden biriydi Takva. Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, Gemide gibi sıra dışı yapımlara imza atan Yeni Sinemacılar, bu kez ülkemizin belki de en hassas konularından birine çevirmişler objektiflerini.
 
Konusu itibariyle, dergahına gönülden bağlı sıradan bir esnaf olan Muharrem, şeyhin verdiği bir görev sonrası din ile dünya ilişkilerini zihni planda bir çerçeveye oturtamayışıyla bir çıkmaza girmiştir. Zihninde beliren gayri ahlaki hayaller de inancını sarsmakta ve gitgide aklı dengesini yitirmeye başlamaktadır.

Film, Kur'an-ı Kerim'den "De ki: Değişmeyen gerçek geldi, sahte ve tutarsız olan yıkılıp gitti. Zaten sahte ve tutarsız olan er ya da geç yıkılıp gitmek zorundadır" ayeti ile açılıyor. Peşinden muhtemelen İstanbul Fatih'te yapılanan bir dergahın kendi içindeki hiyerarşisine ve dini ritüellerine tanıklık ediyoruz film boyunca.Filmin gösterime girdiğini ilk duyduğumda, yine din adamını yerden yere vuran bir başka film diye geçirmiştim aklımdan. Ardından, Zaman gazetesinde yer alan demecinde yönetmen Özer Kızıltan'ın sol kimliğini saklamadığını ve filmi herhangi bir grubu ya da düşünceyi sorgulamak amacıyla çekmediğini ve kişisel bakış açısını perdeye yansıttığını okudum. Nihayetinde izlemeye karar verdim.
 
Evvela filmin muhtevasında yer alan zikir sahnelerini müteakiben birdenbire ekranda beliren Muharrem Efendi'nin rüyaları rahatsız edici olabiliyor. Şükür ki, fazla uzun sürmediği için en azından filmin ana temasından kopmamış oluyorsunuz.Sonrasında, Erkan Can rolünü ziyadesiyle dolduruyor ve Muharrem Efendi'nin temiz ve saf bir inanandan aklı dengesini yitirmiş bir adama dönüşmesindeki tüm aşamaları hakkıyla oynuyor. Güven Kıraç, gerek zikir sahnesinde cemaati coştururken bir zenci kilise şarkıcısını andırması gerekse de Euzu Besmeleyi kusursuz Türkçe aksanıyla okumasıyla yer yer sırıtabiliyor. Bunun haricinde diğer figüranlar da filme bir belgesel havası katıyorlar.Film, belki dergahı ve şeyhini yerden yere vurmuyor ama günümüz dünyasında sıradan vatandaşın aklına zorla sokulmaya çalışılan "Asıl hacıdan, hocadan korkacaksın" önyargısını pekiştiriyor.
 
Tarikat menfaatleri adına bir takım günahların işlenmesinde bir beis yoktur gibi tehlikeli sınırlarda gezen bir düşünceyi seslendiriyor. Bu açıdan bakıldığında filmde bir taraflılık olduğu ve genellemelere müsait yapısıyla zaten var olan kutuplaşmalara olumsuz katkıda bulunulduğunu söyleyebilirim.Zaten, filmin Nazım Hikmeti'in "Çok alametler belirdi vakit tamamdır haram helal oldu, helal haramdır" sözleriyle bitmesi de hangi bakış açısıyla filmin çekildiğinin bir başka göstergesi.Özetle, izledim de hayatımda çok şey değişti demeyeceğim, ancak farklı bir gözle bakıldığında tarikatların nasıl göründüğüne dair bir ışık tutabilecek bir film olması yönüyle dikkate alınabilecek bir film. Gerçi biz hep bugüne kadar hep dışardan bakılanlarla yetindik ama ümid ederim ki bir gün daha objektif bir bakış açısıyla ele alınır bu tip konular.
 

Hiç yorum yok: