19 Nisan 2008 Cumartesi

Bir Master Dersinden Kesitler

Master programında ilginç deneyimler yaşamaya devam ediyorum. Bu dönem, her ne kadar istemesem de Philadelphia’dan ders almak durumunda kaldım. İstemeyişimin nedeni, şehir merkezinde her zaman araba parkının sorun oluşu, trafiğin mesafeyi neredeyse ikiye katlaması gibi otomobil kaynaklı problemlerdi. Bu problemleri çözmenin pek de kolay olmadığından hareketle ben de trenle gitme kararı almıştım. Ders göreceğim bina da tren istasyonuna pek de uzak sayılmazdı.
Ancak treni kaçırmamla birlikte tekrar çaresizce arabaya yönelip soluğu Philadelphia sokaklarında aldım. Haksız da sayılmazdım, yollar hınca hınç doluydu. Ne de olsa akşam eve dönüş saatleriydi ve böylesi bir trafik çok da yadırganacak bir durum değildi. Neyse ki, okul binasının hemen arka sokağında akşam beşten sonra tek fiyat: 5 dolar yazan bir katlı otopark buldum. Hiç tereddüt etmeden otoparka girdim ve bir sokak ötesindeki okul binasına güle oynaya yürüdüm. Sonradan öğrendim ki, bazı sınıf arkadaşlarım da aynı şeyi yapıp arabalarını oraya park etmişler.
Sınıf 14 katlı bir binanı sekizinci katında daracık bir oda. Toplasanız 15 kişi zor sığar. Allahtan toplam yedi öğrenci vardı da rahat rahat yerleştik. Şimdi sıkı durun: Hoca da dahil toplam sınıfta 8 kişi var ve bunların hepsi zenci Amerikalı, bir tek ben beyaz. Aslında bu çok da şaşılacak bir durum değil, Philadelphia zencilerin en yoğun yaşadıkları yerleşim yerlerinden biri. Ama diğer sınıflardaki zenci-beyaz dağılımını görünce ‘Ne yapalım, bizim talihimiz bu kadarmış’ dedim ister istemez.
Türk toplumunun aksine zencilere kötü gözle bakmamaya çalışırım, neticede onlar da insan. Kimileri bu tutumumun onları yakından tanımadığından kaynaklandığını söylese de ben aynı fikirde değilim. İnsanları renklerine göre sınıflandırmak bu artık geçtiğimiz yüzyılda kaldı.
Enteresandır, sınıftaki deneyimlerim hep beni haksız çıkaracak şekilde gelişiyor. Geçtiğimiz dönem de sınıfta zenciler vardı ama onlar daha çok Afrikadan göçüp gelmiş zencilerdi. Bir de böyle bir ayrım var burda, bir burda doğan ve büyük büyük annesi babası köle olarak bu ülkeye gelmiş olanlar, bir de kendi ülkesinde doğup büyüdükten sonra Amerika’ya yerleşenler.
Bu kez muhatap olduğumuz grup asıl burda doğup büyümüş, ancak bir şekilde makus talihini yenmiş, amiyane tabirle yırtmış, yani meslek sahibi olmuş zencilerden söz ediyoruz. Hatta bunların devlet okullarında öğretmenlik yapmış olduklarını da belirtelim ki, az sonra okuyacaklarınız hakkında yorumu siz yapabilesiniz. Okuma kolaylığı sağlaması açısından ben ve sıra arkadaşım arasında geçen diyalogla yazımı bitiriyorum.
- Türkiye’deki öğretmen maaşı ile Amerika’daki bir öğretmen maaşını kıyaslar mısın?
- Şimdi bu doğru bir karşılaştırma olmaz çünkü para birimlerimiz eşit değil.
- Bir Türk Lirasi ne kadar amerikan Doları’na eşit?
- Yaklaşık aynı.
- O halde bir Türk öğretmen yaklaşık ne kadar para alıyor?
- Aylık 800 YTL civarında.
- Türkiyede maaşlar aylık mı ödeniyor, burdaki gibi haftalık değil mi?
- Hayır, Türkiye’de maaşlar her ay başında ödeniyor.
- 800 YTL 800 dolar mı demek oluyor yani?
- Yaklaşık evet, ama dediğim gibi, Türkiye’de hayat şartları burdaki gibi zor değil.
- Bir ev kirası ne kadar mesela?
- Ortalama 400 dolar filan.
- Ciddi misin? Öğretmenler bizden daha çok alıyor desene.
- Tekrar ediyorum, bu kıyaslama doğru olmaz. Sizin burada aylık sabit giderleriniz var. Örneğin hepinizin arabası var, bu arabaların aylık sigorta bedelleri var.
- Türkiye’de araba yok mu? Atlarla mı işe gidiyorsunuz? (Oha artık)
- Hayır, Toplu Taşımacılık denilen bir sistem var.
Ve Muhabbet burda sona eriyor, çünkü ben daha fazla dayanamıyorum.